escort bursa - escort bayan - gorukle escort bursa escort - bayan escort gorukle escort bursa
adalar escort adana escort anadolu yakası escort ankara escort antalya escort arnavutköy escort ataşehir escort avcılar escort avrupa yakası escort aydın escort bağcılar escort bahçelievler escort bakırköy escort balıkesir escort başakşehir escort bayrampaşa escort beşiktaş escort beylikdüzü escort beyoğlu escort bodrum escort bursa escort büyükçekmece escort çanakkale escort çatalca escort diyarbakır escort düzce escort edirne escort elazığ escort esenler escort esenyurt escort eyüp escort fatih escort gaziantep escort gaziosmanpaşa escort güngören escort istanbul escort izmir escort kadıköy escort kağıthane escort kartal escort kocaeli escort konya escort küçükçekmece escort kuşadası escort malatya escort maltepe escort marmaris escort mersin escort muğla escort pendik escort rus escort sakarya escort sancaktepe escort sarıyer escort şile escort silivri escort şişli escort sultanbeyli escort tuzla escort ümraniye escort üsküdar escort yalova escort
Bugun...


Mustafa USTA

facebook-paylas
Milletvekili, Sıradan İnsanlar Gibi Yaşayabilir mi?
Tarih: 23-08-2021 15:58:00 Güncelleme: 23-08-2021 16:18:00


AK Parti Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz ile bir trafik polisi arasındaki yaşanan olay ülkenin gündeminde.

Pek çok kişi milletvekilini ve tutumunu eleştiriyor, ‘geçiş üstünlüğüne’ karşı çıkıyor.

İyi de kardeşim bu ülke zaten geçiş üstünlüğü olanların ülkesi değil midir? Önceden de böyleydi, şimdi de böyledir ve bu şekilde giderse, yarın da böyle olacak!

O milletvekilini eleştirenler, yani bizler, benzer bir durumda polis tarafından durdurulunca olmadık yalanlara başvurup, olmadı elimize telefonu alıp, onu bunu aramıyor muyuz?

Bu ülke ‘Hamili kart yakınımdır’ kartıyla kapıları açmaya çalışanların ülkesi değil miydi?

Tabii şimdilerde teknikler ve yöntemler değişti, artık farklı yöntemler uygulayarak ayrıcalık peşinde koşuyoruz.

Evet, sihirli kavram; ‘ayrıcalık’. Arapçası ‘imtiyaz’, İngilizcesi ise ‘privilege’

 

Derdimiz Privileged Man/Woman Olmak

Ayrıcalıklı olmak, fark edilmek, ötekinin önüne geçmek, kendimizi göstermek için gerekirse berikinin ayağına çelme takıp düşürmek, yaşamımızın gayesi değil mi?

Mesela bir tanıdığımız, arkadaşımız bizden daha iyi bir araba mı aldı? Kıskançlıktan kendimizi yiyip bitiririz, ne yapar eder ondan daha iyisini almaya çalışırız. Yalan mı?

Komşusu yeni bir eşya mı aldı? Kadın çıldırır, ne yapar eder ondan daha iyisini alır.

Komşunun çocuğu bilmem hangi okulu, bölümü mü kazandı? Seninki kazanamadı mı? Ayvayı yedin, deli olursun!

Çünkü bizim kendimize ait ne bir kriterimiz, ne de hayatımız vardır. Hep başkalarına göre yaşarız.

Bizdeki bu hırs, bu kıskançlık olmasa, piyasada yaprak kımıldar mı? Kımıldamaz.

Siyasetçiler çıkıp ‘Ülkemiz şu kadar büyüdü, bu kadar gelişti’ diyebilir mi? Diyemez.

Çocuklarımızın meslek seçiminde neye bakarız? Çok para kazanıp kazanamayacağına!

Çünkü biliriz ki bu ülkede çok para kazananın itibarı olur, ayrıcalıklı olur. Ama öyle, ama böyle, fark etmez, satın alma gücünün artırılmasıdır aslolan! Artır da nasıl artırırsan, artır!

Sonra da kalkıp, dinden, imandan, ahlâktan, Ömer'den bahsederiz!

Kendimizi kandırmayalım, biz ayrıcalık peşinde koşanların ülkesiyiz.

Sebebine girmeyeyim, yazı uzamasın. Ama herkes kendini biliyor.

Gelelim olayın kahramanı milletvekiline.

Diyorlar ki “Milletvekili niye sıradan bir insan gibi hareket etmiyor? Onun bizden farkı ne?”

Olmaz efendim, milletvekili senin benim gibi yaşayamaz, hareket edemez!

Sen kızgınlıkla ya da modaya uyarak bunu istiyorsun ama bunun tehlikelerinin farkında mısın? Seni yeniden düşünmeye davet ediyorum!

Ne tehlikesi mi? Anlatayım.

Eğer milletvekili senin benim gibi hareket ederse; bak neler olur:

Bu ülkede hiç kimse ihaleye fesat karıştıramaz!

Hiç kimse gişe memurluğundan gelip de başmüdür olamaz!

Hiç kimse lise mezunu iken dolambaçlı yollarla amir, müdür olamaz!

Hiç kimse, yeterli liyakati olmadığı, imtihan kazanmadığı halde çocuğunu kamuda işe yerleştiremez!

Hiç kimse arabasıyla, elbisesiyle, çantasıyla, plakasındaki rumuzlarla geçiş üstünlüğüne sahip olamaz!

Hiçbir kamusal işlem, proje gizli kapaklı yapılamaz, kaynak ve yetki kullananlar mutlaka hesap vermek zorunda kalır!

Yani kamudaki seçilmiş-atanmış yöneticiler, görevlerinin keyfini süremez, içine gömüldükçe kayboldukları milyonluk koltuklarda, makam odalarında oturamaz!

Mesela özelleştirme yapılırken millete sormayan ama Anayasa gibi teknik bir meseleyi referanduma götürerek ‘milli iradeyi, halkı yücelten’ partiler var olamaz!

Hiç kimse, bir getirisi olmayacağı için partilere para yardımı da yapmaz!

Hatta hiç kimse, bir işine yaramayacağı için partilerin teşkilatlarında yer almaz!

Sadece parti mi? İleride işimize yarar gerekçesiyle kurduğumuz, görev aldığımız STK’lar da silinir gider!

Hülasa, partiler aday yapacak ne bir milletvekili, ne de belediye başkanı bulamazlar.

Öyle ya, aklınızı peynir ekmekle mi yediniz! Hem milletin onca çilesini çekeceksiniz, ne geceniz-ne gündüzünüz olacak, yediğiniz küfürler ve aldığınız beddualar da cabası…

Maazallah, demokratik siyasal hayatımız, güzel ülkemizin geleceği tehlikeye girer!!!

Şimdi tekrar düşünün, sizce milletvekilleri, sıradan bir insan gibi mi yaşamalı?

Efendi-Hizmetkâr Masallarından Kısa Bir Pasaj

Ha diyeceksiniz ki, bu insanlar “Allah rızası, memleket, millet sevgisi için bu işi yapıyor olamaz mı?”

İnanmadığınız şeyi söylemeyin, kendinizi kandırmayın!

“Öyleyse seçimlerde neden millete/seçmene yalvarırcasına oy istiyorlar?” diye soracaksınız.

Evet öyle, garip değil mi? ‘Siyaset halka hizmettir’ diyeceksin, milletin hizmetkarı olmak için seçmene yalvaracaksın:

“Ne olursunuz beni seçin, ötekini seçmeyin, çünkü en iyi hizmetkârlığı ben yaparım!”

Burada bile bir ayrıcalık kokusu yok mu?

Biz nasıl biliriz? Efendi, hizmetkârından daha iyi şartlarda yaşar, öyle değil midir? Peki nasıl oluyor da seçimin ardından, seçilmişler, seçenlerden daha iyi yaşayabiliyor?

Demek ki bu efendi-hizmetkâr masallarına kanmamalıyız. Ama kanıyoruz, o da bizim sorunumuz olmalı!

Elbette ben de Cumhurbaşkanımızın, Bakanlarımızın, kamu yetkisi kullananların, Merkel gibi, Merkel’in ülkesindeki kamu yetkisi kullananlar gibi olmasını çok isterim.

Sade, mütevazı, kendini gerçekleştirmiş, kompleksi olmayan, vs. vs…

Ama yok, olması da zor. Çünkü bu toplum, böyle siyasetçileri istemiyor, böyle siyasetçileri yaşatmaz.

Evet, yanlış duymadınız, buna bizim toplum izin vermez.

Çünkü biz, ‘bizim gibi yaşayanı, başımıza getirmeyiz!’

Yazımın sonunda, 'olayın kahramanı milletvekili özür dileyecek', diye yazdım.

Yazımı tekrar okumak üzere haberlere göz atarken, vekilin özür dilediğiyle ilgili haberleri gördüm, şaşırmadım tabi, çünkü bekliyordum.

Neden mi? Onu da yazıp bitireyim.

Ülkemizdeki (güçlülerin ve uyanıkların prim yaptığı) bu sistemin tartışmaya açılmaması (elbette AKP’nin bu aralar yaşadığı gerilemeyle de ilintili olarak) için milletvekilinden fedakârlık istenecekti. İstendi, o da çıkıp gereğini yaptı. Aksi durumda olay istenmeyen, hoş olmayan yerlere doğru gider ve sistem tartışmaya açılırdı. Milyonların beslendiği bir sistemin tartışmaya açılması ise, elbette tehlikeli yerlere doğru gidebilirdi!

Efendi-hizmetkâr yeniden tanımlanır ve işler tersine dönebilirdi!

Böylece sistem, küçük çaplı kazalardan ve krizlerden kendini kurtarma kabiliyetlerini harekete geçirdi, problemi çözdü! Artık güvenle yoluna devam edebilir!

Ne yani, ‘herkesin, her şey olabileceği bir ülkede’, başka ne olmasını bekliyordunuz ki?

 

 





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
Henüz anket oluşturulmamış.
HABER ARA
YUKARI