escort bursa - escort bayan - gorukle escort bursa escort - bayan escort gorukle escort bursa
adalar escort adana escort anadolu yakası escort ankara escort antalya escort arnavutköy escort ataşehir escort avcılar escort avrupa yakası escort aydın escort bağcılar escort bahçelievler escort bakırköy escort balıkesir escort başakşehir escort bayrampaşa escort beşiktaş escort beylikdüzü escort beyoğlu escort bodrum escort bursa escort büyükçekmece escort çanakkale escort çatalca escort diyarbakır escort düzce escort edirne escort elazığ escort esenler escort esenyurt escort eyüp escort fatih escort gaziantep escort gaziosmanpaşa escort güngören escort istanbul escort izmir escort kadıköy escort kağıthane escort kartal escort kocaeli escort konya escort küçükçekmece escort kuşadası escort malatya escort maltepe escort marmaris escort mersin escort muğla escort pendik escort rus escort sakarya escort sancaktepe escort sarıyer escort şile escort silivri escort şişli escort sultanbeyli escort tuzla escort ümraniye escort üsküdar escort yalova escort
Bugun...


Mustafa USTA

facebook-paylas
İslam, Kapitalist Bir Din midir?
Tarih: 01-05-2021 12:58:00 Güncelleme: 01-05-2021 21:04:00


Şarkıyı hepiniz biliyorsunuz, hani küçükken neşe içinde söylerdik:

“Bugün 1 Mayıs, hep neşe doluyor insan?”

Yok yok kafiyeli olmadı, sanırım şöyleydi:

“Bugün 1 Mayıs, hep neşe doluyor işçi/emekçi?”

Yine olmadı! Tabii aradan yıllar geçti, büyüdük, söylemeye söylemeye unuttuk sanırım!

Nasıldı yahu?

***

1 Mayıs’ın insanı neşelendiren bir şarkısı yok muydu, ellerimizde bayraklarla söylediğimiz?

Yoksa onlar daha çok ‘marş’ mıydı?

Hani hak ve hukuktan…

Mücadeleden, kavgadan, çatışmadan bahseden…

Dökülen kanlardan, ölen işçilerden, yani ödenen bedellerden…

Ve sonunda bir türlü gerçekleşmeyen büyük bir özlemden bahseden?

Hani küçüklerin değil de, büyüklerin söylediği bir marş mıydı yoksa hatırladığım?

***

Neydi o gerçekleşmeyen özlem?

Emeğin hakkını aldığı, hukuki teminatlarının sağlandığı, yani sömürülmediği bir düzen…

Oldu mu hiç? Olmadı tabii…

Bu en temel insani düzen sağlanamazken…

Emek mücadelesi verenlerin en uç noktasında, daha büyük bir özlem, belki bir ütopya var.

Nedir o? İşçi sınıfının iktidarını kurması, yani yönetimi bizatihi ele geçirmesi…

Marxist terminolojiyle söylersek; tek yol proleteryanın iktidarı!

Hani ‘devrim’ denilen şey/hayal!

***

İyi de biz acayip ürkeriz bu laflardan, ne demek devrim, ihtilal?

Korkarız, ‘zangır zangır titreriz!’

Hatta korkmakla kalmaz, harekete geçeriz, yasaklarız, suç olarak tanımlarız, söyleyeni, hatta düşüneni o biçim cezalandırırız!

‘Hukuk’ sistemi zaten bu değil midir? Güçlünün işine gelen düzeni kuran, koruyup kollayan ve sürdüren!

Bereket versin ! bizim ülkemizde bu ‘belalı düşünceleri/eylemleri!’ hukuk yoluyla cezalandırmaktan çok daha fazla tehdit eden başka şeyler vardır! Hani sermayedarlar açısından bakarsak, Allah’ın büyük lütfu ! olan şeyler!

Nedir onlar?

Böyle düşünenleri tanımlayan ‘öldürücü sıfatlar’ elbette…

“Bu dinsiz imansızlar, bu komünistler, bu Allah Kitap düşmanları, bu vatan hainleri, millet, bayrak düşmanları…”

Hangi ceza kanunu bunlardan daha etkili sonuç verebilir ki?

O açıdan Türkiye’de (ve diğer İslam ülkelerindeki) sermayedarlar oldukça rahattır…

Bu yüzden mi dini, kitabı dillerinden hiç düşürmezler, cemaatlerin-tarikatların kapısına kamyonetleri dayayarak çuvallarla malzeme indirirler, para akıtırlar, bunu bilmiyoruz elbette…

Yoksa “Allah’ım sana şükürler olsun ki Türkiye gibi bir ülkede sermayedarız! Ya Küba’da, Fransa’da sermayedar olsaydık?” diye şükür mü ederler orasını da bilemeyiz!

Bildiğimiz şey, bu mevcut durumun acayip işlerine geldiğidir.

Ve şunu da biliriz ki, din-iman derken aslında söylemek istedikleri şudur:

“Bu servet düşmanları, malımızı-mülkümüzü çalacak hırsızlar, kıskançlar…”

***

Uzatıyoruz ama mesele önemli…

Burada cevap arayan 3 temel soru var:

Birinci soru; “Neden emeğin hakkının verilmesi/alınması noktasında, işçiler sermayedarla (patronla işçi) mücadele halindedir, neden sermayedara güvenilmiyor? Neden devlet, işçilere bu teminatı sağlayamıyor da işçilerin bir kesimi iktidarı üstelik devrim yoluyla ele geçirmekten bahsediyor?”

İkinci soru; “Neden milyonlarca işçinin yaşadığı bir ülkede, yani bizim ülkemizde, işçi haklarını savunmak için kurulan partilerin oy oranı yüzde 1’i, toplamda yüzde 2-3’leri geçmiyor? Yani devrim değil de demokratik yoldan mücadele eden işçi partileri, neden ‘seçimle/oyla’ iktidara gelemiyor?”

Ve üçüncüsü, (ilk iki sorunun cevabının da saklı olduğu) en temel soru; “Sermayedarların iddia ettiği gibi acaba İslam dini gerçekten de bu mücadelede sermaye sınıfının yanında mıdır? Veya emeğin hakkını savunmak için, illa komünist mi olmak gerekir? Yani benim gibi sosyalist/komünist olmayan, üst kimliği Müslüman olan bir kimse, bunu savunamaz mı? Savunursa, dinden çıkar, vatan haini olur mu?”

***

Sırayla gidelim, işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesinin istenmesinin temel sebebi, sermaye sınıfının (ve onun en etkili organizasyonu olan devletin) emeğin hakkını vereceğine dair inancın olmayışıdır.

‘Paranın ve gücün hizmetinde’ olanlar bu düşünceleri küçümseyedursun…

İşçiler, emeğin hakkını onun sahiplerinden başkasının verebileceğine asla inanmazlar!

Doğruluk payı var mıdır bu düşüncenin?

Bilebildiğimiz emek tarihi, bize bunun ‘acı ve gözyaşıyla tecrübe edilmiş, doğrulanmış sayısız örneklerle dolu olduğunu’ gösteriyor.

Sömürülen emeğin hesabını tutacak bir cihaz icat edilmedi henüz, eğer edilseydi sanırım matematik bilgimizle rakamları okumaktan aciz kalırdık!

***

İkinci soruyu en son cevaplandıracağız.

Gelelim üçüncü soruya: “İslam dini, sermayeye emek aleyhine üstünlük tanıyan, öncelik veren bir din midir? Yani kapitalist midir?”

Yani, işçinin emeğiyle elde edilen zenginliğin, sermayedar lehine sürekli artmasına rağmen işçinin refahının artmaması, dine atıfla söyleyelim, Allah’a reva mıdır? Ya da ‘kader’ midir?

Bu soruya, fazla derine inmeden ve ‘İslam’ı araçsallaştırıp silah haline getiren’ sermayecilerin sığındığı argümanlarla cevap vereceğiz…

Dikkat edin, 1 Mayıs’ı ‘solcu sloganlar ve tanımlar üzerinden kutlamaktan şeytandan kaçarcasına imtina edenlerin’ sıkça başvurduğu kutlama cümlelerinde ne vardır?

“İşçinin alın teri ve işgücünün/emeğin kutsallığı…”

Kimin sözüdür bu? İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in değil mi?

Peki aynı Peygamberin sermayeyi önceleyen bir sözü (hadisi) var mıdır kayıtlara geçen? Yoktur.

Zenginlikle ilgili özendirici sözler, sermaye sınıfı lehine söylenmiş değildir, çünkü buradaki zenginlik, artı değere el konulmasıyla sağlanan bir zenginlik değildir!

Peygamberin bu düşünceyi tamamlayan sözü de şudur:

“Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir rızık yememiştir!”

Yani Peygamber, kimseye muhtaç olunmamasını, el açılmamasını (bu yönde de çok hadis vardır) yani çalışmayı teşvik ediyor, çalışanın da hakkını almasını emrediyor ve bunu yapanların zenginliğe ulaşacağını söylüyor. Yani sermayecilerin aklı almasa da, söylenen şudur: “Emekçiler de zenginleşebilir!”

Unutmayalım İslami manadaki zenginlik bugün birilerince kasıtlı olarak tahrif edilmiş, yanlış tanımlanmıştır!

Bilakis sanılanın aksine yerilen/kaçınılması gereken şey, daha çok bugün anlaşılan zenginliktir. Çünkü zenginliğin insanı dinden/inançtan uzaklaştırdığına dair atıflar, rivayetler ‘Salebe örneğinde olduğu gibi’ oldukça fazladır!

Demek ki İslam, emeğin düşmanı değildir.

***

Kutsal Kitabındaki (Kur’an-ı Kerim) en temel ayetlerden biri ‘Leyse li'l-insâni illâ mâ seâ’ (İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır) denilen bir dinin, emek düşmanı olması mümkün müdür?

İslam’da aslolan, devletin emeğin üretime koşulmasını/istihdamını sağlayacak ve hakkını koruyacak tedbirleri alması, düzenlemeleri yapmasıdır. Yoksa birilerinin zannettiği gibi İslam, ‘fakirin zenginin merhametine muhtaç olması’ metaforu üzerinden ‘emeği de sermayedarın insafına’ terk etmez!

Bunu söyleyenler, iddia edenler İslam’a, aslında Allah-u Teala’ya yalan isnat etmekten başka bir şey yapmıyorlar! 

Soralım; birileri İslam’ı kullanarak sermayenin egemenliğini tesis ediyorsa, burada suç İslam’ın mıdır?

Birileri tıpkı politikada, ticarette olduğu gibi İslam’ı/dini, insanları kandıracak/inandıracak en etkili argüman olarak görüyor ve kullanıyor diye, suç dinin midir?

Yoksa onu çıkarları için araçsallaştırıp kullananların mı?

Yine Marxist terminolojiiye başvurarak söylersek, bu yanlışın toplumda karşılık bulmasının en temel sebebi, insanımızdaki din cahilliğidir, yani bilinçsizlik…

Bu cehalet, sermaye sınıfının varlık sebebi fakirlikle desteklenince, netice tamam oluyor!

***

İslam’da emeğe ihtiyaç duyanlara/müteşebbise (nedense sermaye diyemiyorum) düşmanlık yoktur ama öncelik emeğindir, emekçinindir, çünkü emek olmadan yemek olmaz!

Bu yüzden ‘el emeği/alın teri’ övülürken, ‘riba/faiz’ yani emeksiz/alın teri dökülmeden elde edilen kazanç, yerilir, yasaklanır.

Garip ama faizi en büyük günah olarak görüp şeytandan kaçarcasına hareket eden ve emeğinin karşılığını alamadığı için bankaların kapısında kuyruğa girenleri de ‘cehennem kapısında sıraya girmişler’ olarak tanımlayanların, ‘emeği sömürmekte beis görmemeleri’, düşündürücü olduğu kadar da, acıdır!

Unutulmasın ki, İslam’ın ‘hak-batıl’ mücadelesinin görünür kısmı, büyük oranda zulüm ve sömürüyle mücadeleden ibarettir.

Evet, sermayeye düşmanlık yoktur ama sermayenin emek aleyhine genişlemesinin/büyümesinin sınırları vardır. Eğer bu sınırlar aşılıyorsa, orada İslamilik yoktur. Yani öyle bağışla, sadaka ile zekat ile kumanya ile bu sınırın ötesine geçilerek elde edilen kazançlar, te-miz-le-ne-mez!

Nokta.

***

İkinci soru neydi? Neden işçi partileri iktidara gelemiyor?

Bunun bir sebebi, az evvel yukarıda yaptığımız çarpıtılan, tahrif edilen ve sermaye sınıfının hizmetine sokulan din anlayışıdır. Bu din anlayışının karşılık bulmasının en temel sebebi ise halkımızın dini açıdan bilgisizliğinin yüksek olmasıdır.

Bu öylesine bir şuursuzluktur ki, işçiler, celladına kafa uzatırcasına, sermayecilerin kurdukları partilere rey verirler!

İkinci sebep, sermaye sınıfı lehine örgütlenen devletin (siyasal sistemin) bu mücadeleye izin vermeyişi yani iktidar yarışının eşit şartlarda yapılmayışıdır.

Üçüncü ve en temel sebep ise bizatihi bu mücadeleyi veren partilerin/grupların, ‘yer ve mekan tanımı yaparken içine düştükleri büyük yanılgıdır!’ Zira bu mücadeleyi verenler, maalesef kendilerini İskandinavya’da zannetmektedirler!

Yani bu ülkenin Türkiye olduğu gerçeğini unutmaları, binlerce yıllık inanç ve geleneği yok saymaları, hatta iktidara giden yolda bunları engel olarak görmeleri, kendi önlerinde kurdukları en temel barikatlardır ki, sermaye sınıfının içini rahatlatan, elini güçlendiren en temel faktörler de bunlardır!

Temel soru şudur: Birileri dini/geleneği/milliyetçiliği istismar ediyor diye onları mı ortadan kaldıracağız yoksa gerçeğin ortaya çıkmasına engel olan şeyleri mi ortadan kaldıracağız?

Keşke bunu anlayabilseler, ‘varlığı inkâr edilemez ve ortadan kaldırılamaz değerleri’ dikkate alarak/saygı duyarak hareket etseler…

Ve böyle yaparak İslam’ı araçsallaştıranların ellerindeki en güçlü silahları da çekip alabilseler…

Ne dersiniz, hakiki ütopya gibi duran bu mudur yoksa?

 





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
Henüz anket oluşturulmamış.
HABER ARA
YUKARI