escort bursa - escort bayan - gorukle escort bursa escort - bayan escort gorukle escort bursa
adalar escort adana escort anadolu yakası escort ankara escort antalya escort arnavutköy escort ataşehir escort avcılar escort avrupa yakası escort aydın escort bağcılar escort bahçelievler escort bakırköy escort balıkesir escort başakşehir escort bayrampaşa escort beşiktaş escort beylikdüzü escort beyoğlu escort bodrum escort bursa escort büyükçekmece escort çanakkale escort çatalca escort diyarbakır escort düzce escort edirne escort elazığ escort esenler escort esenyurt escort eyüp escort fatih escort gaziantep escort gaziosmanpaşa escort güngören escort istanbul escort izmir escort kadıköy escort kağıthane escort kartal escort kocaeli escort konya escort küçükçekmece escort kuşadası escort malatya escort maltepe escort marmaris escort mersin escort muğla escort pendik escort rus escort sakarya escort sancaktepe escort sarıyer escort şile escort silivri escort şişli escort sultanbeyli escort tuzla escort ümraniye escort üsküdar escort yalova escort
Bugun...


Mustafa USTA

facebook-paylas
Trabzonspor’a Değil, Trabzon’a Yazık Oluyor…
Tarih: 14-07-2020 13:07:00 Güncelleme: 14-07-2020 14:02:00


Bir şehir düşünün ki, sokaklarında yürüyecek kaldırım yok!

Var olanlar da ya otopark ya da dükkân tezgâhı olarak kullanılıyor…

Ne binaları bina, ne sokakları sokak, ne de yolları yol…

Yeşillikler içinde ama betona boğulmuş...

Coğrafyaya inat bir yapılaşma/yerleşme anlayışı…

Denizin kenarında ama denizden çok uzak…

Bu şehirde belediyecilik yapanlar, geleceği değil, anı düşünerek Trabzon’un Allah vergisi güzelliklerini, haliyle marka değerini adeta sıfırlamış…

Her gelen de öncekini aratmayarak ! bu sürece katkı ! yapmış…

***

Tek bir merkeze hapsolmuş Trabzon, iki caddede boğuluyor adeta…

Mesai saatleri içinde, çalışma çağındaki insanlardan yol bulup da geçmek mümkün değil...

Sokaklar dolu, kafeteryalar dolu, dükkânlar dolu, lokantalar dolu…

Sanırsınız ki hafta sonu, sanırsınız ki Hong Kong’da, Singapur’dayım…

Nereden kazanıp nerede harcıyorlar? diye düşünüyor insan…

***

Ama aynı Trabzon’da sadece iki belediyede (Büyükşehir ve Ortahisar) binlerce iş başvurusu var.

Siyasetçiler sokakta gezmeye, çalan telefonları açmaya korkuyor iş taleplerinden…

İşsizlik almış başını gidiyor ama İŞKUR verilerine bakılırsa Trabzon, Türkiye’de işsizliğin en düşük olduğu illerin başında geliyor…

Sokağın diliyle istatistiklerin dili örtüşmüyor ne hikmetse!

***

Bir yandan da kimlik arayışında bir şehir Trabzon…

Kimi tarih şehri diyor, kimi spor şehri…

Kimi turizm şehri diyor, kimi ticaret şehri…

Bir ara 3 T vardı, sonra 4 T yaptılar onu…

Tarım, Ticaret, Turizm…

Sonra ona Trabzonspor eklendi.

Hatta 5 T’den bahsedip, buna Tarih’i ekleyenler de çıkmadı değil.

Kimlik vermek için, kimlik sahibi olmak gerekiyor oysa!

***

Bu kimlik verme işini neye göre, kime göre, kimin çıkarına göre yapıyoruz, kimse bilmiyor (mu)?

Bunun için ne yapıldı, ne yapılıyor veya ne yapılması planlanıyor?

Derli toplu bir çalışma da, program da yok.

Her seferinde sıfırdan başlıyoruz, birikimli bir ilerleme yok, toplantıyla birlikte her şey bitiyor.

***

Şu turizm şehriyle ilgili bir iki laf edip, devam edelim…

Turistler Trabzon’a neden gelsin?

Ya tabiatı ya da tarihi için…

Öyle ya, Las Vegas değiliz ki, eğlence için gelsinler!

Kimler geliyor? Araplar.

Ne için? Henüz (tam) bozulmamış tabiat için… Betonsa ülkelerinde âlâsı var, en azından Amerikalılar onların şehirlerini, yollarını düzenli yapmışlar…

Peki ya bizim şehrimiz?

Sahildeki bir turiste, uzaktan görünen Boztepe’ye, nasıl gidebileceğini tarif edememenin ezikliğini yaşıyoruz, turizm şehri Trabzon’da!

***

İşte bu şehre (Trabzon’a) seçim dönemlerinde siyasetçiler gelir, vaatlerde bulunur, oy isterler…

Trabzon’da seçmenin oyunu almak kolaydır, boynuna bir Trabzonspor atkısı takarsın, iki süslü Trabzonspor lafı edersin, tamam!

Konya’da, Kayseri’de, Gaziantep’te seçmen, yerel yöneticiler, STK’lar somut taleplerde bulunur, siyasetçiler bu illerde sıkıntıdan gömlek değiştirirler…

Çünkü onların reyini almak kolay değildir…

Peki ya bizde?

Miting alanından bağırır cebi delik Dursun:

“Trabzonspor’la ilgili bir şey söylemeyecek misin sayın …?”

Söylemez olur mu? Bunu söylemekten daha kolay ne vardır? “Keşke bütün seçmenler sizin gibi olsa…” diye geçirir içinden, sonra Trabzonspor güzellemeleri yapar siyasetçiler…

İktidarından muhalefetine, sağcısından solcusuna…

İşsiz güçsüz Temel de çok sevinir bu duruma, öyle ya, desteklediği siyasetçi Trabzonspor’la ilgili güzel laflar etmiştir, mutluluktan ağzı kulaklarına varır, bütün sıkıntısını unutur…

 

Konya’ya, Kayseri’ye, Antep’e Fabrika, Bize Stat…

Sonra miting biter, seçim biter, o siyasetçiler gider Konya’da, Gaziantep’te, Kayseri’de 101, 501, 1001 tesis açılışı yapar, sana da Akyazı’da bağırmak düşer!

Bu şehirlerde doğrudan istihdama yönelik yatırımlar yapılır, insanlar gider çalışır, kazanır. Sen ise 200 metrekare alana sıkışmış 6 çay ocağında çene çalarsın!

Neden biliyor musun?

Çünkü bu şehirlerde maç Pazar günü oynanır ve biter. İnsanlar Pazartesi işine gücüne döner. Bir sonraki maça kadar, masada maç değil, iş-güç vardır.

Senin şehrinde ise maç Pazar günü oynanır ama Çarşamba’dan konuşulmaya başlanır. Pazar günü biter ama kritiği Çarşamba’ya kadar devam eder…

(Bu satırları 2007 yılında Günebakış Gazetesinde aynen yazmıştım, yıl 2020)

Konya, Gaziantep, Kayseri kümede kalmış-kümeden düşmüş, küçük bir grup dışında kimseyi etkilemez.

Dün Konya’nın haber sitelerine bakıyorum, “Başakşehir şampiyonluğunu bu gece ilan edebilir” diye bir haber bile yapmışlar!

Bir de Trabzon’u, Trabzon’un medyasını düşünün…

Düşünseniz de yapamazsınız böyle haberleri, hem korkarsınız hem de eliniz gitmez yazmaya…

 

Bir Zamanlar Biz de Fanatiktik…

Yıl 1981…

Yaşımız 7-8, ama dün gibi hatırlıyorum.

Trabzonspor’un 5. şampiyonluğu…

İhtilal olmuş, sıkıyönetim var ama kim takar? Silahlar atılıyor, kutlama yapılıyor…

Sonra 1984. O yıl da şampiyon Trabzonspor’dur.

10 yıl içindeki 6. şampiyonluk kutlanıyor.

Biz çok mutluyuz ama büyükler alışmış, onlar bunu olağan karşılıyor.

Ve sonrasındaki ıstırap dolu yıllar başlıyor…

İlk sezonu saymazsak, 10 yılda 6 şampiyonluk, 4 de ikincilik. Yani kıl payı kaçan şampiyonluklar…

Biraz daha dikkatli olunsa, arka arkaya 10 şampiyonluk, işten bile değil…

Ama sonrasında adeta bir duraklama ve gerileme devri…

80’lerdeki, 90’lardaki maçlarda, tribünde, radyo başında saç baş yolardık…

Yine bugünkü gibi hakemlere, federasyona ! sitem ederdik, diyelim…

Tabii gerçekleri yazmayan! İstanbul basını da bundan nasibini alırdı…

Erman Toroğlu’na taş da fırlattık, hakemleri stattan çıkarmamak için şeref tribünü çıkışını da kestik…

Polisten cop da yedik, polise taş da attık…

Hatta büyük olaylarda polisler yetersiz kalırdı, askerler gelirdi…

İşte fanatizm tam da buna diyorlar, duyguların aklı esir alması, sağlıklı düşünememe hali…

 

“Büyüğü Ne ki, Küçüğüne Ne Diyesin!”

1995-96’da kaçan şampiyonluk durulmamızı sağladı, fanatizmimiz bitti…

Bir sosyal bilimci olarak sporun/futbolun bu ülkede spordan çok daha öte anlamlar taşıdığını okuyup öğrenince, işler değişti tabii…

(Gerçi FB, GS ve BJK maçlarında kıpırdanır gibi oluyor ama hakim oluyorum kendime…)

Şimdi Denizlispor maçı sonrası yazılanları okuyorum da…

Fanatik değiliz ama elbette çok üzüldük, ayağımıza kadar gelen bu kısmeti teptik.

Kupa ısrarla bize gelmek istedi, kulpunu uzattı ama biz onu istemedik, elimizin tersiyle ittik…

Haliyle şampiyonluk anılarıyla büyümüş, ama bunu yaşayamamış gençlerin heyecanını, öfkesini bir nebze anlayabiliyorum…

Çünkü benzer travmaları, geçmişte çok yaşadık.

Gençleri anlıyorum da, şu aklı başında, koca koca adamlara ne demeli!

Siyasetçi, bürokrat, işadamı, dernek yöneticisi, gazeteci…

Yahu bunlar nasıl sözler böyle, yakışıyor mu size?

Düne kadar Hüseyin Çimşir omuzlardaydı, şimdi ayaklar altında…

Sitemi, eleştiriyi anladık da küfürlere, tehditlere, hakaretlere ne demeli?

Bu sözlerin, yazılanların, kor haline gelmiş, bir kıvılcım bekleyen gençleri nasıl etkileyeceğini düşünemiyor musunuz?

Atalarımız ne de güzel demiş; “Büyüğü ne ki, küçüğüne ne diyesin!”

 

Hayat Devam Ediyor…

Gençler, biliyorum bana kızacaksınız…

Ben de olsam, bu atmosferde, ‘bırak bu işleri’ der kızardım çünkü…

Ama başka yolu yok ki, neticede hayat devam ediyor…

Şampiyonluk kaçtı diye, güneş doğmamazlık yapmayacak…

Allah annenize, babanıza, sevdiklerinize, uzun ömür, sağlık, sıhhat versin…

Size de tabii… Çünkü önünüzde uzun bir hayat var…

Yarın yeni bir güne uyanacaksınız, sonra yeni bir güne, daha sonra bir başka güne…

Okulunuzu bitireceksiniz, sonra bir iş sahibi olacaksınız…

Ardından evlenip yuva kuracaksınız, çocuklarınız olacak…

Trabzonspor şampiyon olsaydı, bütün bunlar olmayacak mıydı? Olacaktı tabii…

Değişen tek şey, yarın güne şampiyon bir takımın taraftarı olarak uyanacaktınız…

Ne diyelim, üzüldük ama yapacak bir şey yok. İnşallah seneye bu vakitlerde, belki daha da erken, bu sevinci hep beraber yaşarız…

***

Son söz; Trabzonspor’u büyük yapan Trabzon’dur…

Ve Trabzon, Trabzonspor’dan çok ama çok daha büyüktür…

Böyle bir şehrin gençleri olarak…

Takımızı destekleyeceğiz, maça gideceğiz, yenilince üzülecek, kazanınca sevineceğiz…

Ama Trabzonlu gençler olarak bu şehrin ağırlığına, büyüklüğüne, kimliğine uygun hareket edeceğiz…

Çünkü biz Trabzonluyuz…

Bir zamanlar parmakla gösterilen, “Haza Trabzon Beyefendisi” denilen neslin çocuklarıyız…

Öyle olmaya da devam etmeliyiz…

Hadi gelin, şimdi şu büyüklere örnek olun da, kendilerine bir çeki düzen versinler!

 





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
Henüz anket oluşturulmamış.
HABER ARA
YUKARI