escort bursa - escort bayan - gorukle escort bursa escort - bayan escort gorukle escort bursa
adalar escort adana escort anadolu yakası escort ankara escort antalya escort arnavutköy escort ataşehir escort avcılar escort avrupa yakası escort aydın escort bağcılar escort bahçelievler escort bakırköy escort balıkesir escort başakşehir escort bayrampaşa escort beşiktaş escort beylikdüzü escort beyoğlu escort bodrum escort bursa escort büyükçekmece escort çanakkale escort çatalca escort diyarbakır escort düzce escort edirne escort elazığ escort esenler escort esenyurt escort eyüp escort fatih escort gaziantep escort gaziosmanpaşa escort güngören escort istanbul escort izmir escort kadıköy escort kağıthane escort kartal escort kocaeli escort konya escort küçükçekmece escort kuşadası escort malatya escort maltepe escort marmaris escort mersin escort muğla escort pendik escort rus escort sakarya escort sancaktepe escort sarıyer escort şile escort silivri escort şişli escort sultanbeyli escort tuzla escort ümraniye escort üsküdar escort yalova escort
Bugun...


POLİTİK ANALİZLER

facebook-paylas
İnsanlar siyaset hakkında konuşurken neden bu kadar özgüvenlidir?
Tarih: 28-10-2022 14:07:00 Güncelleme: 28-10-2022 14:10:00


Bizim ülkemizde hemen herkesin kendini uzman, en azından yeterli olarak gördüğü iki alan vardır; bunlardan biri ‘siyaset’, diğeri ise ‘din’dir.

Mesela bir boyacı veya kaportacının işiyle ilgili bir yorum yaptığınızda, bu meslek mensubu size “Bu işten anlar mısın?” diye sorar. Bir hekimin veya mühendisin işine müdahale etseniz ya da fikir beyan etseniz, sizi azarlayabilir: “Sen ne anlarsın bu işten, git işine!”

Oysa mesele siyaset ya da din olunca, boyacısından kaportacısına, hekiminden mühendisine kadar hemen herkes konuşmakta, fikir beyan etmekte bir sakınca görmezler.

Boyacılığın, kaportacılığın kendine has mesleki bilgisi ve pratiği vardır da siyasetin veya dinin yok mudur? Veya hekimliğin ya da mühendisliğin ‘uzmanlık gerektiren’ kendine has bir eğitim-öğretimi vardır da, siyasetin veya dinin yok mudur?

İnsanların, eğitimini almadıkları, pratiğini yapmadıkları halde bu alanlarda ‘ahkâm kesmelerinin’ sebebi nedir?

Bu şaşırtıcı durumun sebebi, bizatihi siyaset ve dinin mahiyetinde aranmalıdır, zira siyaset ve din, insan hayatını doğrudan etkileyen iki önemli alandır.

Özetle söylemek gerekirse siyaset; insan hayatının maddi, din ise manevi yönüyle ilgilidir.

Bu nedenle siyasal bilimin kurucusu kabul edilen Aristoteles, ‘Politika’ isimli eserinde, bilimlerin sınıflandırmasını yaparken politikayı/siyaseti -insan faaliyetlerinin en kapsamlısı olması bakımından- bilgi hiyerarşisinin en üst kademesinde tutmuş ve onu pratik anlamda "üstün-bilim" olarak nitelendirmiştir.[1]

İnsan, siyasetin ve dinin temel aktörüdür. Yerine göre öznesi, yerine göre de konusu ve nesnesidir. Haliyle bir insan, siyaset ve din alanında eğitim-öğretim almamış olsa da konuşmakta, fikir beyan etmekte hiçbir sakınca görmez!

Bizim konumuz siyaset, o zaman şu soruyla devam edelim:

“Siyasetin, tıpkı mühendislik gibi, tıp gibi kendine has bir bilimi, eğitim-öğretimi var mıdır?”

Elbette vardır. Başta siyasetle ilgili temel kavramları ele alan ‘Siyasal Bilim’ olmak üzere felsefe, sosyoloji, psikoloji, iktisat gibi disiplinler, hep siyasal alanda olan biteni anlamak ve anlamlandırmak için oluşturulan veya başvurulan disiplinlerdir.

Biz de bu köşede siyasal alanda yaşanan olayların özelde siyasal bilim, genelde ise sosyal bilim açısından tahlilini yapmaya çalışacağız. İki temel amacımız var, birincisi gerçekleşen şeylerin gerçek sebeplerini anlamak ve elbette ki düşünmeyi teşvik etmektir. Düşünmek, ezberlerimizi, mevcut bilgilerimizi sarsacak ve ‘pek çok şey ile ilgili’ yeni bakış açılarına sahip olmamızı sağlayacaktır. Elbette bunların gerçekleşmesi okuyucunun istemesine ve önyargılarından sıyrılarak okumasına bağlıdır.

Mesela siyasetçiler, nasıl oluyor da dün ‘evet’ dediğine bugün ‘hayır’, bugün ‘hayır’ dediğine yarın ‘evet’ diyebiliyor? Ve nasıl oluyor da, seçmen, oy ve destek verdiği siyasi partinin liderinin, siyasi isimlerinin bu 180 derecelik dönüşlerini sorgulamadan onaylayabiliyor?

Seçmen neden rakip partiyi, o partinin liderini bir düşman olarak görüyor?

İktidara gelen partiler neden devleti yönetme hakkını elde ettiğini değil de, ülkeyi/devleti ele geçirdiğini düşünür ve bu yönde hareket eder?

Yüzde 40 oy alan bir partinin lideri neden milli iradeyi kendisinin temsil ettiğini söyleyebilir? Oysa yüzde 60’lık kesim ona oy/destek vermemiştir?

Neden iktidarlar değişmesine rağmen, ‘kazanan kesimler’ hiç değişmez? Hangi parti iktidara gelirse gelsin çıkarlarını sürdürmeyi nasıl başarırlar?

İşte bu köşede bu ve buna benzer pek çok sorunun cevabını arayacağız.

Gerçekten öğrenmek ve anlamak isteyen okuyuculara faydalı olması dileğiyle…

 

 

[1] KAPANİ Münci, Politika Bilimine Giriş, (İstanbul, 2007), s. 23.





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
Henüz anket oluşturulmamış.
HABER ARA
YUKARI