1xbet betist supertotobet
istanbul escort istanbul escort bayan
konya escort
istanbul escort
https://home.gis.gov.gh/
Bugun...


Mustafa USTA

facebook-paylas
Bir Yanda Bildiriler, Diğer Yanda Kürşatlar!
Tarih: 06-04-2021 11:55:00 Güncelleme: 06-04-2021 12:04:00


İster kabul edin, ister etmeyin!

Bence Amiraller ve emekli Milletvekiller Bildirilerinin içeriğinden, yayınlanma biçimlerinden çok, bu bildiriler üzerinden ortaya çıkan bölünmeler/konumlanmalar önemli hale gelmiştir.

Dikkat ettiniz mi?

Kendilerini demokrat olarak tanımlayanların bir kısmı fikir özgürlüğünden bahsederken bir başka kısmı milli iradeden bahsediyor.

Kendilerini milliyetçi/muhafazakâr olarak tanımlayanlar da farklı değil. Aynı kavramlar üzerinden giderek farklı sonuçlara ulaşıyorlar.

İslamcılar da öyle. Yani blok halinde bir reddediş veya meseleye fikir özgürlüğü ve içerik üzerinden bakış söz konusu değil.

Yukarıdaki değerlendirmeyi sadece siyasi partilerin açıklamaları üzerinden yapmıyorum.

Geçmiş ve bugünün ışığında, mevcut durumu analiz ediyorum.

Ağırlıklı olarak sosyal medya vasıtasıyla, gündemdeki meselelere, üstelik de ideolojik kimliklerini açık ederek, getirilen yorumlar ise bu kanaatlerimi doğrulayan sonuçlar üretiyor.

Peki bu ayrışma ve yeniden konumlanmanın sebebi nedir?

 

Sosyo-ekonomik Kriz Temel Belirleyici…

Garip gelebilir ama bunun en temel sebebi, sosyo-ekonomik krizdir.

Sanılanın aksine ideoloji değildir. Zira öyle olsaydı, aynı ideolojiyi benimseyenlerin benzer duruşlara sahip olması gerekmez miydi?

Peki neden sosyo-ekonomik kriz?

AK Parti’nin kamu kaynak ve imkânlarını küçük bir kesime kullandırıp geniş halk kesimlerini bundan mahrum etmesi…

Kötü yönetimin sonucu olarak ortaya çıkan külfetin/maliyetin, ağırlıklı biçimde sosyo-ekonomik olarak tebarüz ve tezahür etmesi ve bu maliyeti, o maliyetin ortaya çıkmasında hiçbir dahli olmayan, halkın büyük bir kesiminin ödemesi…

Hülasa, insanların yaşam kalitelerinde büyük düşüşlere yol açan sosyo-ekonomik kriz…

İşte bu sosyo-ekonomik kriz, ideolojik duruşun belirleyicisi haline gelmiştir.

Her ne kadar bazı kesimler, sosyo-ekonomik tabloya ideoloji üzerinden baksa da, biz görüyor ve biliyoruz ki, bu ideolojik duruşun/savunuşun arkasında da sosyo-ekonomik çıkarlar/kazanımlar var.

Tekraren vurgulayalım; insanların yaşamlarına, ekonomi kadar doğrudan etki eden (bugünkü konjonktürde) başka bir faktör yoktur.

Yani, ne zamanki insanların yaşam kalitelerinde sarsıcı düşüşler yaşanmaya başlanır, işte o zaman ‘gerçekler’ de görülmeye başlanır.

Sadece görülmekle kalmaz, ekonominin verdiği ders üzerinden bu gerçeklerin algılanma ve yorumlanma şekilleri de değişir.

Yani dün ortaya çıkan benzer durumların yarattığı sonuçların bugün farklı olmasının temel nedeni budur.

 

Aynı İdeolojilere Sahip İnsanlar, Neden Farklı Tepkiler Veriyor?

Mesela AK Parti ve MHP’nin, bildirileri, ‘demokrasi, milli irade, vesayet…’ söylemleri üzerinden kötü göstermeye ve halkı bildirilerin karşısında cephe almaya çağırması, neden beklenen etkiyi yapmıyor?

Çünkü seçmen, yine ekonominin öğretmenliğinde, siyasete dair kavram ve durumları da yeniden tanımlıyor.

Dün başka türlü gördüğünü, bugün başka türlü görüyor.

Ve AK Parti ile MHP’nin ‘demokrasi, milli irade’ türünden söylemlerini, ‘bildiriler öncesi yapıp-ettiklerine baktıkça’ samimi bulmuyor.

 

Ekonomi Öğretmeni İşbaşında…

Yani muhalif siyasetçilerin yıllardır yapamadığı şeyi, ekonomi öğretmeni tek başına yapmış, iktidara gerçek manada bir muhalif olmuştur.

Artık iktidar partisinin işi zordur, değil bir bildiri, onlarca bildiri de söz konusu olsa, devletin bütün imkân ve kabiliyetini, kapasitesini bu durumları bastırmak için seferber etse de kendini kurtaramaz. Bilakis, sosyo-ekonomik tablo ortada iken bu yöndeki girişimler, tam aksi neticeler ortaya çıkarabilecektir.

Yani iktidarın bildiriler üzerinden kârlı çıkacağı siyaset(ler) üretmesi imkânsız hale gelmiştir.

Çünkü, dünkü bildirilerde AK Parti’nin (demokrasinin) yanında konumlananlar, ‘o günkü bildirileri, yolunda giden hayatları açısından bir tehdit’ olarak görüyordu. Ama bugün durum değişti.

Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü açıklamasında, eskisi gibi 'meydan okuyan değil, daha çok ikna etmeye çalışan' bir iletişim dil ve tekniğini kullanması, bu açıdan bakıldığında söylediklerimizin sağlaması olmaktadır.

 

Ekonomi Hocasının Stajyeri Kürşat!

İnsanların algı ve tutumlarının değişmesinde, ekonomi öğretmeninin stajyeri Kürşat’ı da görmezden gelemeyiz.

Zira bugünkü ‘gerçek gündem’ ile ‘suni gündem’ tartışmasında, Kürşat meselesi en çok atıf yapılan kaynak konumundadır.

Haliyle Kürşat, her ne kadar unutturulmaya çalışılsa da, ortaya çıkan görüntü üzerinden vatandaş, devletin bekası ile iktidarın bekasının aynı şey olmadığını da görmeye başladı.

Hatta iktidardan kastın ‘küçük bir azınlık grubu’ olduğuna dair tutumları da giderek güçleniyor.

Ve Kürşatların kendi bekası için ne denli tehdit oluşturduğunu da görüyor.

 

Kepçe ve Kaşık Meselesi…

Geniş halk kesimlerinin gözünde siyaset, kendi hayatını olumlu yönde değiştiren şeydir. Fakat bugünkü konjonktürde siyaset, 'geniş halk kesimlerinin hayatını zorlaştıran şey' haline dönüşmüştür.

Hatırlayın, AK Parti de bu şekilde iktidara gelmemiş miydi?

2002’de AK Parti’ye iktidar yolunu açan ekonomi, yani önceki iktidarların kötü yönetimleri ve küçük azınlıkların kamunun imkân ve kaynaklarından arsızca yararlanmaları (hortumlamaları) değil miydi?

Erdoğan, 3 Y (Yoksulluk, Yolsuzluk ve Yasaklar) ile savaşmaktan bahsetmiyor muydu?

Peki o gün için en etkili Y, hangisiydi? Elbette ki yoksulluğun Y’si.

Çünkü yoksulluğun Y’si, diğer Y’leri de görünür kılıyordu.

Hani meşhur ‘yiyorlar ama yapıyorlar’ metaforunun etkisiz kaldığı, kaşığın varlığı üzerinden kepçenin umursanmadığı durum.

Ama ne zaman ki kaşık ortadan kaybolur veya kaşığa bir şey gelmez, işte o zaman kepçe görülür ve hatta kepçe olmaktan çıkar, kaşığın baş düşmanı haline gelir.

Yani Türkiye, 2002 öncesinde olduğu gibi 2002 sonrasında da bu 3 Y ile mücadelesini kazanamamıştır.

Peki neden?

 

Türkiye’de Siyasette ‘Temsil’ Problemi Vardır…

Bu toplumun yönetimine talip olanlar, toplumu da, devlet aygıtını da tanımıyorlar. Burada da karşımıza ‘temsil problemi’ çıkıyor.

Ve bu temsil probleminin, önümüzdeki süreçte, başta İslamcı camia, ardından da (bağlantılı olarak) milliyetçi/muhafazakâr camiada, çok sert tartışma ve (fikri) çatışmaları beraberinde getirecek tarzda tezahür edeceğini düşünüyorum.

Ve bu durumların ürettiği sonuçlar üzerinden, her iki camiada da yeniden konumlanmalar söz konusu olacaktır.

Böylece ‘farz edilen’ ve ‘vaat edilen’ ile ‘gerçekleşen’ üzerinden, ‘gerçekliğin yeniden tanımlanacağı’ ve ‘inşa edileceği’ bir döneme gireceğiz.

Bunun temel belirleyicisi de, yine sosyo-ekonomik faktör ve sonuçlar olacak.

Çünkü kendilerini bu kesimlerde tanımlayanlar başta olmak üzere, vatandaşlar, İslamcı ve milliyetçi/muhafazakâr siyasetin ürettiği sonuçların, kendi hayatlarına olan etkilerini, hiç bu kadar net bir şekilde görme/yaşama imkânına kavuşmamışlardı.

Sosyolojinin diliyle konuşursak, ‘sebepleri hazırlayanların, ortaya çıkacak sonuçlar üzerinden şaşma veya gözyaşı dökme’ gibi bir lüksünün olamayacağı bir döneme giriyoruz.

Korkum şu; ortaya çıkan yeni durumların ‘istismar edilmesi’, böylece ortaya çıkacak tarihi fırsatın da heba olması/edilmesi…

Çünkü bizde, bilhassa görece sağ kesimin temsiline soyunanlarda, korkunç bir istismar kültürü ve bu kültürü sürekli üreterek ona can veren bir gelenek var.

Bununla baş etmeyi başarabilirsek, önümüz açıktır.

Bunun da ‘Büyük Koalisyon’ dışında başkaca bir yolu ve seçeneği yoktur.

 

 

 





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
Henüz anket oluşturulmamış.
HABER ARA
YUKARI