Önce Saadet Partisi (SP), ardından da Yeniden Refah Partisi (YRP)…
Milli Görüş Hareketinin iki partisi de, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) ve haliyle Erdoğan’a ‘hayır’ dedi.
Saadet Partisi, AKP karşıtı cephede yer alırken, Yeniden Refah Partisi, iki cephede de yer almamayı tercih etti.
AKP, Türkiye’deki siyasal İslamcı camianın yoğun desteğini alan bir parti iken, Milli Görüş tarafından neden reddedildi?
AKP’nin Türkiye siyasal İslam’ının, Cumhuriyet dönemindeki temsilcisi olan Milli Görüş Hareketinin partilerinden ‘veto’ yemesi, kapsamlı analizlere muhtaç olduğu kadar, niceliksel olmaktan ziyade niteliksel sonuçlara da yol açacakmış gibi gözüküyor.
Şimdi soralım;
Bu durum, siyasal İslamcı camiada derin bir kırılmaya mı işaret ediyor?
Acaba bu ‘hayır’, Erbakan Hoca’yı terk eden ve gömleği çıkaranlara ödetilen bir bedel midir?
Yoksa bütün mesele, Milli Görüş Hareketinin mirası üzerinden yürütülen ‘gizli bir kavga’dan mı ibarettir?
…
Süreci analiz ederken iki tarihi söze/olaya atıf yapacağız.
Bunlardan birincisi, Erdoğan’ın, ‘Milli Görüş gömleğini çıkarması’, ikincisi ise Milli Görüş Hareketinin Lideri Necmettin Erbakan’ın, “Beni AKP’nin günahlarına ortak etmeyin!” sözü!
YRP Neden ‘Hayır’ Demiş Olabilir?
YRP için mesele –iddia edildiği gibi- yüzde 1,5 oy oranıyla 20 milletvekili talep edilmesi değilse…
Bu ‘hayır’ın açıklaması ne olabilir?
YRP, Millet İttifakının seçimi kazanması halinde, AKP’nin yanında yer alıp, giderayak ‘AKP’nin günahlarına’ ortak olmak istememiş olabilir mi? Böyle bir durumda Erdoğan’a ‘evet’ denilmesi, YRP açısından büyük bir strateji hatası olurdu.
Ya da YRP, AKP ve SP seçmenleri başta olmak üzere, AKP’ye oy vermek istemeyen mütedeyyin seçmenlerin sözcüsü olmayı, uzun vadede daha kârlı görmüş olabilir mi?
YRP, Millet İttifakı seçimi kazansa bile, bu ittifakın uzun süre uyumlu bir birliktelik gösteremeyeceğini, AKP’nin ise seçimi kaybetmesi halinde dağılacağını öngörüyor ve böylece açığa çıkan seçmenlerin tek adresi olmayı düşünüyor olabilir mi?
Çünkü mütedeyyin/muhafazakâr çevrelerin gözünde, AKP’ye karşı CHP’nin yanında yer alarak ‘sicilini bozan’ bir Saadet Partisi yerine, ‘ne AKP ne de CHP’ diyen, ‘sicili temiz’ bir YRP, daha güçlü bir alternatif olarak öne çıkabilir mi?
YRP’nin seçimin ikinci tura kalması halinde Erdoğan’a ‘evet’ diyeceğini açıklaması da, AKP üzerinden bir ‘ehven-i şer’ yaklaşımıyla ilgili gözüküyor. YRP böylece, büyük kısmı AKP’ye oy veren hedef kitlesindeki algıları pekiştiriyor, ama “Neden ilk turda değil de ikinci turda, seçim ya ikinci tura kalmazsa?” sorusunun cevabı da bir kenarda duruyor.
Süreci YRP açısından yukarıdaki soruların/değerlendirmelerin ışığında analiz edersek, daha sağlıklı sonuçlara ulaşılabileceği kanaatindeyim.
Saadet Partisi’nin Amacı Ne?
Meseleye Saadet Partisi üzerinden bakıldığında ise, SP, AKP’nin ortaya koyduğu ‘kötü ve olumsuz’ tablonun, siyasal İslamcılara mal edilmemesi için Millet İttifakında yer alıyor olabilir mi? Zira AKP’yi kuran kadrolar, Milli Görüşün içinden çıkan isimlerdi.
SP, ‘muhafazakâr AKP’ye karşı’ ‘diğer’leri ile ittifak yapmayı kabul ederek bu konudaki samimiyetini göstermek istiyor olabilir mi?
Veya SP, iktidarın bir parçası olarak, mütedeyyin/muhafazakâr çevrelerin AKP dönemindeki kazanımlarının geri alınmamasını garanti etmek…
Milli Görüş Hareketinin mirası için de YRP’ye karşı ‘iktidar’ imkânlarını kullanarak avantaj elde etmek istiyor olabilir mi?
Ya da SP, Türkiye’nin (ve dünyanın) gerçeklerinin farkına varmaya başlayan bir parti olarak, yeni dönemde ana oyun kuruculardan biri olmak istiyor olabilir mi? Böyle bir siyasi amaç, kaçınılmaz olarak geleneksel siyaset tanımlarını ve tarzını değiştirmeyi de beraberinde getirecektir. Olabilir mi? Belki de başka çare yok ama geleneksel refleksler –en azından bugün için- bunun mümkün olmadığını gösteriyor.
Bütün Bu Yaşananlar, ‘Gömleği Çıkarmanın’ Bedeli Olabilir mi?
Bu veto kararlarını, Erdoğan’ın ‘gemiyi terk etmesi ve Milli Görüş gömleğini çıkarmasının bedeli’ olarak değerlendirebilir miyiz?
Çünkü Milli Görüş Hareketi, asıl darbeyi Erdoğan ve arkadaşlarının partiyi terk etmesiyle aldı ve aradan geçen 22 yıla rağmen halen kendine gelmiş gibi gözükmüyor.
SP ve YRP’nin, eriyen bir AKP ve Erdoğan’a, SOS çağrıları yapıldığı bir anda ‘hayır’ demesi, geçmişin derin bir hesaplaşması olarak okunabilir mi?
Asıl Hedef, Milli Görüşün Mirası Olabilir mi?
Yukarıdaki soruların her birinin karşılığı vardır ama ben meselenin Milli Görüş’ün mirasıyla alakalı kısmının görmezden gelinemeyeceği kanaatindeyim.
YRP’nin Erdoğan’a hayır demesinde de, SP’nin Erdoğan’ın karşısına geçmesinde de, Milli Görüşün ‘paylaşılamayan’ mirası merkezi konumdadır.
SP ve YRP, siyaset ve stratejilerini, büyük oranda bu mirasa tamamen sahip olmak üzerine kurmuştur. Her iki parti de birbirlerini ‘Milli Görüşçü olmamak veya Erbakan’ın mirasına sahip çıkamamakla’ itham etmektedir.
SP’nin de YRP’nin de attığı adımları daha iyi analiz edebilmek için hatırda tutulması gereken temel saik, ‘Milli Görüş’ün mirasıdır ve bu mücadele, iki partiden biri diğerine iltihak edene kadar sürecektir.
Miras Mücadelesinde Hangi Parti Daha Avantajlı Gözüküyor?
YRP ve SP’nin Milli Görüş mirası üzerinden yürüttüğü mücadeleye, geleneksel taban ve siyaset üzerinden bakıldığında, YRP’nin attığı adımlar, SP’ye göre daha titiz, planlı ve ‘gerçekçi’ gözüküyor.
YRP, önümüzdeki süreçte bu stratejiye uygun bir kadro yapılanması oluşturabilir ve Milli Görüş’ün mirasına sahip olmak için geliştirdiği pozitif tutumu, ülke siyasetini ve gerçeklerini analiz etmede de takınabilirse, avantaj elde edebilir.
SP’nin bu manadaki bütün hesapları, Millet İttifakının seçimi kazanması üzerine kurulu gibi gözüküyor. Bu durumda da YRP avantaj elde ediyor.
Lakin meseleye, geleneksel siyaset anlayışı üzerinden değil de, ‘Türkiye’nin ve dünyanın gerçekleri’ üzerinden bakıldığında, SP’nin konumlandığı yer, onu daha avantajlı hale getiriyor. Bu durumda SP, radikal veya siyasal İslamcı tabanın dışındaki kesimlere de ulaşma imkânını yakalayabilir.
Hesaplar Tutar mı?
YRP’nin veya SP’nin hesaplarının ne derece gerçekleşeceğini zaman gösterecek.
Çünkü çok sayıdaki parametrenin etkisindeki gelişmeler, her bir parametredeki değişiklik durumunda, mevcut durumu değiştirecek ve hesaplar yeniden gözden geçirilecektir.
Buraya kadar analizlerimizi, seçimi Millet ittifakının kazanması üzerinden yürüttük. Peki, seçimi Cumhur İttifakı kazanırsa ne olur?
Ayrıca SP’nin seçime tek başına mı, CHP listelerinden mi, yoksa ittifak içi ittifakla mı gireceği de belli değildir.
Bu belirsizlik miras kavgasında SP’nin elini zayıflatmaktadır. Bu belirsizlikte de YRP bir adım öne çıkmaktadır.
Asıl Mesele Siyasal İslam’ın Yaşadığı İtibar Kaybıdır
YRP ve SP’nin hesapları bir yana, kesin olan şey şudur:
Siyasal İslamcı hareket, AKP iktidarı ile siyasal İslamcılar açısından ‘önemli’ dünyevi kazanımlar sağlamış ama ‘Müslüman siyasetçi’ tipi, ağır bir dejenerasyona ve itibar kaybına uğramıştır.
Kanaatimce siyasal İslamcıların ülkeyi yönetmeye büyük ölçüde ‘hazır ve ehil olmadığı’ ortaya çıkmıştır ve -YRP ve SP’nin hamlelerine rağmen- bu gerçeğin kısa vadede değişme ihtimali de yoktur.
Ayrıca AKP ile iktidar eliyle başta kamu olmak üzere çeşitli avantajlara sahip olan çevreler, bu imkanların etkisiyle sekülerleşmeye (dünyevileşmeye) ve haliyle dönüşmeye başlamış ve başkalaşmışlardır.
AKP sonrası bu çevrelerin ‘değişip dönüşen hayatlarını’ yeniden eski formatına döndürme ihtimali son derece zayıftır ve bunun için geçerli sebepler de yok denecek kazar azdır.
Bence bu kesim, artık yaşadıkları hayatı meşrulaştırmak için ‘klasik merkez sağ çizgiye’ gelecek (ki büyük oranda gelmiştir) ve siyasal pozisyonunu burada sürdürecektir.
Son Söz
Milli Görüş Hareketi’nin, ‘AKP tecrübesi’nden alacağı bütün dersler, sadece olumsuzluklarla alakalı olmamalıdır.
Zira AKP tecrübesi, iktidar için merkezileşmenin veya iktidarı paylaşmanın kaçınılmaz olduğunu göstermiştir. Siyasal İslamcılar (veya radikaller) bu dersi, icraatlar üzerinden tamamen olumsuzluklara indirger ve reddederse, daimi muhalefet konumundan kurtulma imkanını asla yakalayamazlar.
Ülke gerçeklerini ve sosyolojisini reddederek siyaset yapmanın ülkeye bir faydası olmadığı gibi, temsil edilen camiaya da bir faydası olmayacaktır.
Kim bilir, belki de AKP tecrübesini ortaya çıkaran şey, bu ‘gerçeklikten uzak’ siyaset anlayışıdır.
Bu konuyu da başka bir yazıda tartışmak üzere…