Sonunda korkulan oldu, Trabzonspor dibe vurdu!
Takım, 7 haftada, lig tarihinin tersine/negatif rekorlarını ya kırdı, ya egale etti.
Böyle giderse, belki yüzyıl kırılamayacak yeni rekorların sahibi olacak!
…
Newton’un işine son verilecek, yani fatura ona kesilecek. Sonra ne olacak?
Taraftarın/camianın dört gözle beklediği ‘yeni bir kurtarıcı bulunacak!’
En çok ismi zikredilen kurtarıcı, Abdullah Avcı.
Ben de iyi bir tercih olur diye düşünüyorum, düşünüyorum ama Avcı’nın kurtarmaya gittiği Beşiktaş’ta ortaya koyduğu tablo da ortada!
…
Peki başka kurtarıcı adayları var mı? Olmaz mı? Kim peki?
Taraftarın en çok dillendirdiği isim, Ünal Karaman.
Hani daha önce kendisinden kurtulmak için tribünlerin hep birlikte tempo tuttuğu Karaman var ya, o işte.
Peki nasıl oluyor da kurtulmak istediklerimiz, yeniden kurtarıcımız (veya kurtarıcı adaylarımız) haline gelebiliyor?
…
KURTARICI BEKLEME, KÜLTÜRÜMÜZDE VAR!
Millet olarak, ne zaman başımız dara düşse, bir kurtarıcı bekleriz.
“Gelsin, başımıza geçsin, bizi yönetsin, bozulan şeyleri düzeltsin!”
Gelir mi peki? Gelmez olur mu? Gelir gelmesine de, gelip de bozulan şeyleri düzelteni pek görülmemiştir.
Çünkü ne kurtarıcıyı bekleyen halk, bozulmanın sebeplerini bilir, ne de bu halkın beklediği (başına getirdiği) kurtarıcı! Haliyle bozulmaya çare olamazlar!
…
Yeni kurtarıcının elinde mucizeler, sihirler olmadığı için, halk kısa sürede ondan da bıkar ve bir başka yeni kurtarıcı aramaya başlar.
Çünkü ‘kurtarıcıdan beklentiler öylesine yüksektir ki, o gelecek, elini değdirecek ve her şey düzelecek.’
Dikkat edin, siyasal kültürümüzde de böyle değil midir? Halk bir partinin/siyasetçinin peşine takılıp gider, çünkü o partinin/siyasetçinin iktidara gelmesiyle her şeyin değişeceğine inanır, yani hikmeti ondan bilir!
Ama böyle olmuyor işte, hiçbir zaman da olmayacak!
Yani kurtarıcıların küçük azınlıkları kurtardığı vakidir ama halkı kurtaranına nedense pek rastlanmamıştır!
…
Yeni kurtarıcıdan umut kesilince, halk bir başka yeni kurtarıcı arayışına girer. Garip ama gidilen adresler genellikle ‘kurtulmak için dua edilenler’ olur!
Çünkü kültürümüzde, ‘gelen, gideni aratır’ üzerinden ‘başımıza gelenlerin, kurtulmak istediğimize yaptığımız vefasızlık nedeniyle geldiğine dair’ güçlü bir inanış vardır.
İşte bu yanlış bakış/inanış, bize yeniden kurtulmak istediklerimizin kapısını çaldırır:
“Biz ettik, sen etme! Değerini bilemedik, gel başımıza geç de bizi yönet, kurtar!”
…
Sonra ne mi olur?
O kurtarıcıdan da kurtulmak için dua etmeye başlarız, sonra yeni kurtarıcı gelir, onu baştacı ederiz, sonra ondan kurtulmak için dua ederiz, sonra bir diğeri veya eskilerden biri gelir, bu devran böyle sürer gider…
Peki neden?
Sebebi basit. Kurtulmak istediğimiz durumların neden ve nasıl ortaya çıktığını göremeyen (belki görmek istemeyen) halkların kaderi budur!
Böyle halkları da (camiaları da) kendilerine benzeyen kurtarıcılar gelir yönetir, belki kendini ve küçük bir azınlığı kurtarır ama büyük çoğunluğu eşekten düşmüşe çevirir!
…
İHTİYAÇ OLAN KURTARICI DEĞİL, LİDERDİR
Evet, kurtarıcıya ihtiyacımız yoktur, ihtiyaç olan şey liderdir, önderdir.
Her (gerçek) lider, aynı zamanda bir kurtarıcıdır da.
Fakat kurtarıcı olarak seçilenler, büyük oranda lider değillerdir.
Neden mi?
Eğer lider olmuş olsalardı, halk bu kadar kısa sürede yeni kurtarıcı arayışına girişmezdi de ondan!
KURTARICI İLE LİDER AYNI ŞEY DEĞİLDİR
Lider, olumsuz durumu (sebepleriyle) iyi tahlil edebilmek, bu olumsuz durumdan nasıl çıkılacağına dair gerçekçi politikalar/stratejiler belirleyebilmek, bu politikaların uygulanacağı toplumu (yapıyı) iyi tanıyabilmek, toplumun potansiyelini, zaaflarını iyi bilmek … gibi hemen tamamı bilgi, tecrübe, feraset ve cesaret gerektiren üstün meziyetlere sahiptir.
Ama onun en üstün meziyeti, mucizeler yaratamamasında saklıdır, çünkü liderler mucize yarat(a)maz.
Peki ya mucize yaratmak iddiasıyla ortaya çıkan (başa getirilen) kurtarıcılar, onlar mucize yaratabilir mi? Bırakın mucize yaratmayı, mevcut tabloyu bile muhafaza edemezler çoğu kez.
Mucize yaratmak, bizatihi hakiki Yaratıcının işidir, haliyle lider sınırlarını bilen, sebepler alemindeki sırları anlamaya çalışan, sebep-sonuç denklemini iyi kuran/uygulayan kişidir aynı zamanda.
Liderlerin en büyük farklarından biri de, iç dünyasında yalnız olsa da yönetirken yalnız olmayışıdır…
Lider danışır, paylaşır, serbest bırakır, alan açar… yani, “Benim aklım, zekam her şeyin üstesinden gelir, bana itaat edecek, verdiğim görevleri yerine getirecek adam lazım” demez.
Demez, çünkü onun (egolarının yönlendirdiği) yanlış uygulamalarından kaynaklanan olumsuz tablonun, bütün bir milletin sırtına yükleneceğini iyi bilir, haliyle bunu kabul etmeyecek kadar da emanet ahlakına sahip, tarihine karşı sorumlu, insaflı ve vicdanlıdır aynı zamanda…
…
Ayrıca, lider sistem kurar, sistem içinde hareket eder, çünkü bilime saygı gösterir.
Kurtarıcı ise sistemi sevmez, çünkü sistemden gelmez…
Kurtarıcı akıllı ve zeki değildir ama kurnazdır, zira sistem söz konusu olduğunda kendisine hiç de ihtiyaç olmadığının açığa çıkacağını çok iyi bilir.
Bir de sistemin içinde hareket ettiğinde aslında hiç de mucizeler yaratabilme kapasitende biri olmadığı ortaya çıkacak, bütün büyüsü bozulacaktır, bunu da iyi bilir ve sistemi dikkate almaz, dejenere eder…
Lider mantıkla hareket eder, kurtarıcı duygularıyla…
Lider kararlıdır, kurtarıcı ise gülümserken bağırmaya, hakaret etmeye, uzlaşırken çatışmaya başlar, sağı solu belli olmaz, konjonktür adamıdır…
Uzatmayalım…
Ezcümle, lider ‘iyidir’, kurtarıcı ‘kötüdür’…
…
İşte bugün bizim toplumun ihtiyacı olan kişi de, bir liderdir, haliyle kurtarıcı değildir!
Bugün Türkiye’nin büyük problemlerle boğuşuyor ve çözüm üretemiyor olması, bizimle aynı klasmandaki ülkelerle kıyaslandığında pozitif göstergelerde geride negatif göstergelerde ileride olmamızda, halk olarak bu kurtarıcı kültürümüzden/arayışımızdan kaynaklanmaktadır.
“Birileri gelsin, mucizeler yaratsın, bizi kurtarsın!”
Bu sakat anlayış sürdüğü müddetçe (ki maalesef sürüyor) sırtımız yerden kalkmadı, kalkmıyor, ve maalesef kalkmayacak da…
…
Garip ama toplum, lider bir kişiliği talep etmedikçe, kurtarıcının yolunu gözledikçe, bu durumdan çıkış imkanı da azalıyor…
Bugün Erdoğan’ın karşısında alternatif yok diyen seçmenler de aslında muhalif liderlerde kurtarıcı özelliğini arayıp bulamadığı için bunu söylüyor…
Oysa Türkiye gibi bir ülke, ortak akla ve tarihsel birikimine yaslanarak problemlerini rahatlıkla çözebilir, böyle bir durum ise kurtarıcının değil liderin önderliğinde gerçekleşebilir.
İşte ihtiyaç duyulan şey tam da budur.
…
Trabzonspor’dan başladık, siyasetle bitirdik…
Başarısızlığın faturasını teknik direktöre kesmek, ondan kurtulmak, yeni bir kurtarıcı bulmak, sonra ondan da kurtulmak, sonra yeni bir kurtarıcı aramak…
Bütün kurumlar (parti, kulüp vb) içinde bulundukları kültürden muhakkak etkilenir…
Etkilenir etkilenmesine de, o kültürün sonuç vermeyen (olumsuz) özelliklerinin etkisinde kalmayı sürdürerek başarının gelmediğini göremeyen yöneticiler, o kurumların yönetiminde olmamalıdır…
Çünkü özel olan bir görevde, benim yaptığımı sıradan birileri de yapabiliyorsa, benim orada olmamın ne manası kalır? Ve eğer ‘ben, oraya bir fark ortaya koymak iddiasıyla gelmiş de o farkı ortaya koyamıyorsam, bu durumda o kurumu, benden, yani yönetenden kurtarmak’ sanırım en gerçekçi çözüm olacaktır…
Bak ben de sonunda kurtarıcı kültürünün etkisinde kalarak çözümü kurtarıcıda buldum!
…
Hülasa bu fasit daireden çıkışın yolu aslında belli…
Çünkü Allah insana nasıl kurtulacağını açık bir şekilde gösterdi, lakin “Oturun da kurtarıcı bekleyin” demedi.
İnsana akıl verdi, düşünme gücü verdi, bilimi verdi, iradeyi verdi,…
Haliyle biz bu nimetlere sırtımızı dönersek, yani bu kafayı değişmezsek, daha çok kurtarıcı bekleriz…
Ama unutmayalım ki her gelen kurtarıcı, kurtulmak istediğimizi bize mumla aratıyor!