Kapitalizmde ifadesini ve uygulamasını bulan (güce dayalı, maddeci) sistem öyle bir şeydir ki, bütün ara formları ortadan kaldırıp sizi tek bir şeye odaklar: ‘BAŞARI’
Adına BAŞARI denilen şey ise sizin için taşıdığı öneme bağlı olarak ve çeşitli fedakârlıklar yapılarak elde edilebilir ve ZİRVE olarak tarif edilen yerde bulunur!
Fakat ‘zirvenin istiap haddinin mahdut olduğu’ göz önüne alınırsa, aslında bu denklemin kaçınılmaz sonucu (belki de amacı), BAŞARISIZLIK yani HİÇ’liktir.
Zira milyonların mücadelesinde zirveye ancak ve ancak, sınırlı sayıda insan ulaşabilir.
Ulaşamayanlar ise BAŞARISIZ olmuş, KAYBETMİŞ ve haliyle HİÇ olmuştur.
Ama HEP olma yolunda HİÇ olanların da bu sistemde yerleri, görevleri vardır. Bir bakıma bu yer/görev, ‘hiçlerin varlık sebebidir.’
HİÇ’lerin görevi, sayıları oldukça az olan HEP’lere, payanda olmak, yani figüranlık yapmaktır.
Sanırım biraz soyut oldu, meseleyi daha iyi anlaşılması için basit örnek ve ifadelerle somutlaştıralım.
FUTBOLLA BAŞLAYALIM
Mesela 21 takımın mücadele ettiği Süper Ligde, başarı, yani HEP, şampiyonluk demektir.
Peki her takım HEP olabilir mi? Elbette olamaz. Çünkü HEP, yani şampiyon olabilecek 4 (aday) takım vardır.
Aslına bakarsanız, bu 4 takımın, şampiyon olmaktan başka çaresi de yoktur. Onlar için diğer bütün sonuçlar, başarısızlık (HİÇLİK) olarak kabul edilir, çünkü sistemi kuran, bunu böyle kurgulamıştır.
Mesela Galatasaray, 22 kez, Fenerbahçe, 19 kez, Beşiktaş, 15 kez, Trabzonspor, 6 (bize göre 7) kez şampiyon olmuştur ama yetmez, bütün bu takımlar bu sezon da şampiyon olmak zorundadır!
Hadi Başakşehir’i de ekleyelim, geçen sezon şampiyon olmuştur ve bu sezon da şampiyonluk dışındaki her türlü derecesi, başarısızlık demektir.
Galatasaray’ın hedefi en önde olmayı sürdürmek ve arayı açmak, Fenerbahçe’nin hedefi Galatasaray’ı, Beşiktaş’ın hedefi Fenerbahçe’yi, Trabzonspor’un hedefi ise Beşiktaş’ı yakalamak ve geçmektir.
Sıralama değişirse, elbette kaçanlar ve kovalayanlar da değişecektir.
Sahi bir HEP adayı daha olacaktı, Bursaspor! Ama o artık yok! Çünkü HEP’lere yüklenen misyonun ağırlığını taşıyamadı ve oyun dışı kaldı!
Peki şampiyonluk için yarışan bu takımlar, sezon sonunda sadece bir şampiyon çıkacağını bilmiyor mu? Biliyor bilmesine de ‘misyonları icabı’ diğer ihtimalleri akıllarına dahi getiremiyorlar!
ARA FORMLAR, YANİ FİGÜRANLAR
Peki bu HEP (şampiyon) olmak için verilen mücadelede, ara formlar yok mudur?
Olmaz mı? Ara formlar olmazsa, sistem de kurulamaz, işleyemez. Peki bu ara formlar kimdir/nedir?
Bu sistemde ara formlar, diğer takımlardır, yani FİGÜRANLAR.
Bir tarafta şampiyonluk için mücadele eden AKTÖRLER vardır, diğer tarafta onların mücadelesini renkli ve çekici (anlamlı) hale getiren FİGÜRANLAR…
Buradaki diğer takımlar, mesela bilmem ilk kaça girdiklerinde, Avrupa kupalarına gittiklerinde ve son olarak da ligde kaldıklarında, HEP OLMUŞ GİBİ mutlu olurlar.
Çünkü onlara biçilen rolün ulaşılabilinecek son noktası, ancak HEP GİBİ olmaktır ama HEP GİBİ olmak hiçbir zaman HEP’lik olamayacağından bir bakıma HİÇ’likten farklı da değildir, ama oyunun mantığı bunu idrak etmeye müsaade etmez!
KRALIN OĞLUNA FİGÜRAN LAZIM!
Hani kralın-padişahın oğlunun, yani şehzadenin dövüşmeyi, savaşmayı öğrenmesi için tutulan figüranlar olur ya, onun gibi bir şey.
Kralın oğlu vuracak ama sen vurmayacaksın, kralın oğlu kazanacak ama sen kazanmayacaksın, hatta teşebbüs dahi etmeyeceksin, çünkü amaç KRALIN OĞLUNUN/ŞEHZADENİN ÖĞRENMESİDİR, sen ise onun öğrenmesini, hatta EĞLENMESİNİ SAĞLAYAN BİR ARAÇSIN, hepsi bu!
AKTÖRLERİ YENEMEZSİNİZ, ONLAR YENİLİRLER!
Sistem icabı, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’u, bu oyunda yenemezsiniz!
Eğer figüranlar, maç sonunda yediklerinden fazlasını atmışlarsa, açıklaması şudur:
“Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor kaybetti/yenildi/kazanamadı…”
Açın gazeteyi okuyun, spor yorumlarını dinleyin. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor kaybetti derler ama onları yenen takım için, YENDİ demezler, diyemezler!
Niye mi? Çünkü büyük oyunun içinde onların da bir yeri vardır ve orada kalmayı (ve elbette nasiplenmeyi) sürdürmek istiyorlarsa, oyunu kurallarına göre oynamak zorundadırlar.
GELELİM SİYASETE
Bu genel bakış ve anlayışın etkisindeki geleneklerin hüküm sürdüğü bir ülkede, siyaset de farklı olacak değil ya!
Takımların AKTÖRLER ve FİGÜRANLAR olarak kategorize edildiği futbol gibi, siyasette de kategoriler ve roller vardır.
Birkaç parti üzerine kurulan ve her kesimin temsilinin (muhakkak) sağlandığı bu sistemde, iktidar için kimlerin yarışacağı, ‘varlık sebepleriyle hem yarışın meşruiyetini sağlayan hem de yarışı anlamlı/eğlenceli hale getiren’ FİGÜRANLARIN (yani iktidar şansı olmayan küçük partilerin) kim olacağı, yine sistemi kuranlar tarafından belirlenmiştir.
AKTÖRLER iktidar için yarışacak, kazanan aktör, HEP olurken kaybeden aktör HİÇ olacak!
Ve bu oyun 4-5 yılda bir tekrarlanacak. Neden mi? Çünkü futbol vb. oyunların her yıl tekrarlanarak oyaladığı halkın 4-5 yılda bir NİRVANA’ya ulaşması, BÜYÜK OYUNLA İKNA EDİLMESİ, RAHATLATILMASI gerekir.
Böylece her seçim (oyun) sonrasında insanların gazı alınır, gaz sonrası giderilen şişkinliğin verdiği rahatlama ile ‘sistem kendini yeniden üretir’ ve yoluna devam eder.
Seçimleri bir bakıma futbolun dünya kupası gibi görebiliriz, biri bitince sabırsızlıkla ötekini bekleriz ya. Onun gibi. 4 yıl mı? İyi de ömrümüz beklemekle geçmiyor mu zaten?
Partimizin seçimi kazanmasını, takımımızın şampiyon olmasını, emekli olmayı, çocukların büyümesini, okulları bitirmesini, ev taksitinin bitmesini…
Biz bekleyen bir milletiz! Ölüm hariç her şeyi bekleriz evelallah!
İKTİDAR ARAÇ MI YOKSA AMAÇ MIDIR?
Bu mücadelede AKTÖR partiler, HEP, yani İKTİDAR olmak için mücadele eder.
Kazanan HEP, kazanamayan ise HİÇ olur.
Türk siyasal kültüründeki iktidar anlayışıyla örtüşmüyor değil!
Nevi şahsımıza münhasır Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi(miz), bu oyunu daha da açık hale getirmedi mi?
Haliyle, bu mücadelede BİR ARAÇ OLMASI GEREKEN iktidar, kaçınılmaz olarak AMAÇ haline gelir. Çünkü İKTİDAR, amaçların gerçekleştirilmesi için elde edilmesi MUTLAK olan şey olduğu müddetçe, onun başka türlü algılanması da, kullanılması da mümkün değildir.
Haliyle ben, bu anlayışla iktidarı ele geçirenlerin yaptıklarına değil, fakat bu yapılanlara şaşıranlara şaşırırım. Neden mi? Çünkü bizim ülkemizde başka türlü olma imkan ve ihtimali yoktur da ondan!
TRABZONSPOR’UN DURUMU ÜZERİNDEN BAKMAK
Şimdi bizim Trabzonspor, haksızlığa uğradığını ileri sürerek tepki gösteriyor. Başkanımız ‘halimizi ve şikayetimizi arz eylemek üzere’ TFF’ye gidiyor. Sonrası malum!
Trabzonspor’un uğradığı haksızlıkları arz edecek makam bulamadık!
İyi de bu ligde yer alan sayısız takım, yani Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’un figüranları, ya onların uğradığı haksızlıklara ne demeli?
Sıraya konulsa dünyanın etrafını birkaç kez dönecek kadar çok haksızlığa uğrayan bu takımlar şimdi nerede, bilen var mı?
Onların HAKKI var mı ki HAKSIZLIĞA UĞRASINLAR, dediğinizi duyar gibiyim…
4 Büyük Takım, yani gladyatörler şampiyonluk mücadelesi verecek, diğerleri onların figüranları olacak…
Birileri kurgulayacak, birileri seyredecek…
Birileri sevinecek, birileri üzülecek…
Birileri kazanacak, birileri kaybedecek…
Birileri tartışacak, birileri savunacak…
Ve sistem TIKIR TIKIR İŞLEYEREK yoluna devam edecek…
Haliyle Gladyatörleri Dövüştürme ve Figüranları Düzenleme Kurulu’nu (GDFDK) temsil edenlerin bizim Başkanın karşısına çıkmamasında şaşılacak bir şey yok.
Şaşılacak olan şey, bizim Başkanın ta oralara kadar gidip sistemi tartışmaya açma teşebbüsü değil mi?
Yoksa Başkan Ağaoğlu, bizim de bir AKTÖR olarak o sistemin içinde olduğumuzu bilmiyor mu?
Sonra “Bu memlekette hangi sahada adalet ve hukuk var da futboldakini arıyorsun?” diye sormazlar mı adama?
SIFIR TOPLAMLI OYUN ve İLKESİZ MÜCADELE
Bu HEP-HİÇ kültürün hem sebebi hem de sonucu olan şey şudur:
“Oyunu kazan, ama nasıl kazanırsan kazan! Yeter ki kaybetme!”
Yani HEP için mücadele ederken, muhtemel rakiplerini HİÇ olmaları için bertaraf etmelisin.
Çünkü mücadele, ona yüklenen anlam sebebiyle daha başından kaçınılmaz olarak kuralsız hale geliyor, gelmek zorunda.
4 takımın HEP olmak için yarıştığı ve bilhassa oyunu kuralına göre oynayanın şansının düşük olduğu bir durumda, başaramayan takım da HİÇ olacaksa, o zaman SIFIR TOPLAMLI OYUN devreye girer.
Yani kazanan hepsini alacak kaybedense hiçbir şey alamayacak! Haliyle kaybetmek demek YOKLUK demektir.
YOK OLMAMAK İÇİN, yapılacak tek şey vardır; YOK ETMEK!
Türkiye’de siyaset ve futbol örneklerini verdiğimiz mücadele yöntemlerinin böylesine ilkesiz ve gayri ahlaki cereyan etmesinin temel sebebi, işte bu sistem kurgusudur.
Aslında olan şey şudur; Trabzonspor’un maçlarını yöneten hakemler mutlaka ama mutlaka diğer 3 büyük takımdan birinin taraftarıdır ama diğer 3 büyük takımın maçlarını yöneten hakemlerin Trabzonspor taraftarı olması ihtimali, sıfıra yakındır.
Tıpkı BÜYÜK OYUNU KURGULAYANLARIN hemen hepsinin bu 3 büyük takımın taraftarı olduğu gibi.
Hukukun tatbiki için çalışanların bilmem hangi partiden, cemaatten, fraksiyondan, tarikattan olduğu bir ülkede hakemler BİTARAF olacak değil ya!
DİĞER ARA FORMLAR
Eğer futbol bir spor, sistemin içindekilerin temel amacı da eğlenmek olsa idi ve futbola bu derece anlamlar yüklenmese idi…
Siyasette de, iktidar araç, iktidarda olmak da hizmet etmek manasını taşısa idi, sonuç böyle olur muydu? Elbette olmazdı.
Son olarak bir konuya daha temas edip bitireyim.
Başta siyasetçiler olmak üzere, bu sistemdeki konumlarının farkında olmayanlar zaman zaman çıkıp konuşuyor, ahkâm kesiyor.
Aslında HEP’lerin figüranları ve BÜYÜK OYUN’un HİÇ’leri olan bu isimler, ister bakan, milletvekili, ister bilmem hangi siyasi partinin bilmem hangi yönetimindeki isim, ister bilmem hangi STK veya medya organını içindeki bir isim olsun, aslında hepsi birer ARA FORM’dur.
Lakin onlara HİÇ’ler arasındaki AKTÖR’ler oldukları söylenir, böyle hissetmelerini sağlayacak İMKANLAR sunulur, onlar da kendilerini AKTÖR sanır.
Sanal HEP’likleriyle övünürler, ama bu unvanlar/makamlar ellerinden alındığında, bizatihi şahıslarından mütevellit bir değerleri olmadığı, yani HİÇ oldukları açığa çıkar pek çoğunun…
Hadi dönün 5 yıl, 10 yıl, 20 yıl öncesine, HEP oldum diye fotullanan, tafra satan HEP’imsi görünümlü siyasetçiler, STK yöneticileri, dönemin hakim güçlerinin şakşakçıları yazar-çizer takımı, şimdi neredeler?
O yüzden sistemin bilmem hangi çarkının bilmem neresinde HEP olmak değil, Hakkın nezdinde ve Halkın gönlünde HEP olmak önemlidir.
Alın size Kuveyt emiri, HEPSİ HEPSİ 2 metrekare yerde yatmıyor mu? Orada ne yaşadığını ise bir Allah bir de kendi biliyor!
E ne demiş atalarımız: “HEP oldum dememeli…”