Geçtiğimiz hafta millet iradesine parmak sallayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu darbecilere bile rahmet okutacak akıllara durgunluk verecek bir açıklama yaptı. İşte o sözler: “14 Mayıs 2023, Batı’nın darbe girişimidir. Türkiye’yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların 14 Mayıs’ta her birini bir araya getirerek oluşturabilecek darbe girişimidir.”
14 Mayıs’ta Cumhur ittifakının Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan kazanırsa, “Demokrasi kazandı”, “Millet iradesi tecelli etti”; Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu kazanırsa “Batı’nın darbesi”, “Darbe girişimi” öyle mi?
Artık demokrasiyi de kendi işlerine geldiği şekilde yorumlamaya başladılar. Kendileri kazanırsa ‘demokratik ortamda Türk halkı tercihini yaptı’ diyecekler; rakipleri kazandığında ise bu durumu ‘Batı Türkiye’de darbe yaptı ve başarılı oldu’ olarak nitelendirecekler.
Otokrasi; siyasî kararları hususunda herhangi bir anayasal organ kontrolünün de halka ait herhangi bir örgütlü yapı, sivil toplum kontrolünün de bulunmadığı, devletin hemen hemen tüm fonksiyonlarının otokratın keyfî iradesine hasredildiği tek-adam yönetimidir. AK Parti ülkeyi özellikle son 5 yıl içerisinde tamamen otokratik bir yapıya büründürdüğü yetmediği gibi milletin olası bir farklı tercihini de meşrulaştırmayı, kabul etmeyi reddeder bir hüviyete de büründü.
Demokrasi; otokratik rejimlere alternatif yönetim biçimi olarak icat edildiği Antik Yunan devrinden beri daima yurttaşların hukukî eşitlik eksenindeki siyasal örgütlenmesi olarak tanımlanmıştır. Yani demokrasi, toplumla ilgili kollektif kararları almak bakımından, eşit tanınan yurttaşlar bütünü tarafından gerçekleştirilen hükümet modelidir. Hukukî eşitlik; hiçbir kimsenin bir başkasını, kendi iradesine veya otoritesine tabi kılma hakkına doğal olarak sahip olmamasıdır. Yani hiçbir kimse, kendi rızası olmadan bir diğerinin siyasal iktidarına mecbur bırakılamaz. Şüphe yok ki eşitlik ve rıza esasını reddetmek; bazı insanların doğal olarak ayrıcalıklı, imtiyazlı kabul edilmeleri ve öyle muamele görmeleri gerektiğini ileri sürmektir ki böylesi bir iddiayı rasyonel çerçevede meşrulaştırmak, aldatmaca değilse imkansızdır, imkansız olmalıdır. Yani yurttaşlar ister yönetici ister yönetilen olsun, aralarında cereyan eden ilişkiler, efendiler ve köleler arasındakine benzer bir bağımlılık ilişkisi çerçevesinde asla tanzim edilemez. Yöneticiler neye ne kadar özgür iseler yönetilenler de o kadar özgürdürler.
Dolayısıyla İçişleri Bakanı Soylu bu ifadeleriyle milletin yukarıda bahsetmeye çalıştığımız demokrasi aracılığıyla ortaya çıkan özgür iradesine ipotek koymaya çalışmakta, halkın kendileri gibi düşünmeyen diğer kesimini kendi iradelerine ve otoritelerine tabi kılmaya çalışmakta, eşitlik ve rıza esasını reddetmektedir.
Ağır aksak işleyen bir demokrasimiz de olsa böyle bir ortamda 14 Mayıs’ta Cumhur ittifakının adayının seçimi kazanmasını milletin iradesinin tecellisi, Millet İttifakı adayının seçimi kazanmasını ise darbe yapmak nitelemesiyle değerlendirmek olsa olsa saçmalamanın daniskasıdır.
Bu ülkenin İçişleri Bakanına ise saçmalamak hiç ama hiç yakışmamıştır. AK Parti her şeyde yaptığı gibi demokrasiyi de nalıncı keseri gibi kendine yontmaktan vazgeçmelidir.