escort bursa - escort bayan - gorukle escort bursa escort - bayan escort gorukle escort bursa
adalar escort adana escort anadolu yakası escort ankara escort antalya escort arnavutköy escort ataşehir escort avcılar escort avrupa yakası escort aydın escort bağcılar escort bahçelievler escort bakırköy escort balıkesir escort başakşehir escort bayrampaşa escort beşiktaş escort beylikdüzü escort beyoğlu escort bodrum escort bursa escort büyükçekmece escort çanakkale escort çatalca escort diyarbakır escort düzce escort edirne escort elazığ escort esenler escort esenyurt escort eyüp escort fatih escort gaziantep escort gaziosmanpaşa escort güngören escort istanbul escort izmir escort kadıköy escort kağıthane escort kartal escort kocaeli escort konya escort küçükçekmece escort kuşadası escort malatya escort maltepe escort marmaris escort mersin escort muğla escort pendik escort rus escort sakarya escort sancaktepe escort sarıyer escort şile escort silivri escort şişli escort sultanbeyli escort tuzla escort ümraniye escort üsküdar escort yalova escort
Bugun...


Mustafa USTA

facebook-paylas
Biz Bize Yeteriz, Ama Bir Şartla!
Tarih: 02-04-2020 19:06:00 Güncelleme: 02-04-2020 19:40:00


Koronavirüs de durumu değiştir(e)medi.

Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, bu ülkede tansiyonun düşmesi, bu gidişle, sanırım mümkün olmayacak.

Ama suçu tansiyona da yükleyemeyiz. Öyle ya, düşmemekte direnen o değil ki.

Suç, onu düşürmemekte direnenlerin olsa gerek.

***

Şimdiki gerilim ve tartışma konusu, yardım kampanyaları.

İlki, CHP’li belediyelerin başlattığı ve İçişleri Bakanlığı’nın ‘yasal izin alınmadığı’ gerekçesiyle engellediği kampanyalar.

Diğeri ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı ‘Biz Bize Yeteriz Türkiyem’ isimli yardım kampanyası.

***

Başta CHP’li belediyeler olmak üzere muhalefet, yapılanı ‘siyasi hesaplaşma’ olarak tanımlarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bu belediyeleri, ‘devlet içinde devlet’ olmakla itham etti.

Nasıl oluyor da, kanunla kurulmuş ve devlet tüzel kişiliği içinde yer alan bir belediye, ‘velev ki izin almamış olsun’ devlet içinde devletliğe soyunabilir?

Burada Erdoğan, belediyeleri ‘rol çaldıkları’ için eleştirmiş olabilir mi?

Olabilir, zira ifrat-tefrit üzerinden ve ‘sıfır toplamlı bir oyun’ olarak yürüyen Türkiye siyasetinde bu, güçlü bir ihtimal.

Yoksa ‘devlet’i, tanımındaki bir kavramla ilişkilendirerek, ‘siyasal baht’ olarak mı okumalıyız?

Öyle ya, ister muhalefet belediyesi, ister iktidar olsun, yürütülen her türlü pozitif kampanyanın, gelecekte mutlaka siyasal getirileri olacaktır.

Bunun aksini söylemek, iddia etmek, bu gerçeği değiştirir mi? Değiştirmez.

***

Hükümetin yürüttüğü kampanyayı eleştirenler neler söylüyor, bakalım.

“Devlet vatandaşından para istemez, yardımı kendisi yapar.”

“Devletin bu günler için ayırdığı/sahip olduğu fonlar/kaynaklar nerede?”

“Bu yardım kampanyası, vatandaşın gözünde devletin güçsüzlüğünün göstergesi olarak algılanabilir.”

Eleştiriler, itirazlar bu şekilde uzuyor.

***

Biz, kampanya ilk gündeme geldiğinde, para toplamanın tali bir amaç olduğunu, asıl amacın güçlü bir algı yönetimi olduğunu düşündük.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, tam da bu düşüncemizi doğrulayan bir açıklama yaptı.

Kampanyanın amacını iki cümleyle açıklayan Altun, ilk cümlede ‘birlik ve bütünlük hedefine’ vurgu yaparken, ikinci cümlede itiraz edenleri, karşı çıkanları ‘milletin önüne atarak’ yüksek tondan ikaz etti!

Ne diyor Altun: “Milli dayanışma, devletin halktan para istemesi değil, bütün dünyanın yaşamakta olduğu böyle bir badirede, milletin her ferdiyle sınıf, ideoloji, siyaset ayırmadan birbirine destek olmasıdır.”

Sonra da; “Ucuz hesaplar uğruna bu dayanışmaya taş koymaya çalışanları millet affetmez.”

***

Sırayla giderek söylenenleri, olayları tahlil edelim.

Öncelikle şunu vurgulayalım ki ‘algı oluşturmak ve yönetmek’ suç ya da yanlış değildir. Önemli olan, sizin bununla neyi hedeflediğiniz ve neye ulaştığınızdır. Ve nihai olarak bu süreçten toplumun kazançlı çıkıp çıkmadığıdır.

Devam edelim.

Hükümetin ‘gerekli ve yeterli tedbirleri almamakla’ eleştirildiği bir ortamda, muhalefet belediyelerinin öncülük ettiği bir yardım kampanyası, pek tabii ki ‘asıl sorumlu olan’ iktidar açısından dezavantajlı durumlar ortaya çıkarabilirdi.

Bu durumda, ‘biz de bir kampanyası başlatalım’ düşüncesiyle yetinilmemiş, mevcut kampanyalar ‘yasal olmadığı için’ engellenmiş, bunun yerine ‘tek ve yasal bir kampanya’ yürütmek yolu seçilmiştir.

Bunun için de sadece devlet kudretinin kullanılmasıyla yetinilmemiş, alternatif üretilmiş ve bu alternatifin (kampanyanın) geniş toplumsal kesimlerin gözünde ‘meşruiyetini sağlamak’ için gereken ‘gerekçeleri üretmek’ yoluna gidilmiştir.

Bunlar da sırasıyla yapıldı, yapılıyor.

 

Biz Bize Yeteriz Türkiyem

Kampanyanın amacı, adı, yöntemi, algı yönetimi bakımından gerçekten de olumlu çağrışımlara yol açıyor.

Amaç/niyet ne? Şu zor zamanda, geçim sıkıntısı yaşayan kesimlere destek olmak.

İsim ne? Biz Bize Yeteriz Türkiyem. Biz, yani hepimiz, yine bizim için bir şeyler yapıyoruz. Yani ‘herkes katılıyor ve herkesin yararına oluyor’ algısını güçlendiriyor.

Ve insanların manevi yönelimlerinin arttığı bu atmosferde, halkın katılımını sağlamak, bilhassa dini ve kültürel değerler üzerinden yürütülen bir mobilizasyonla kolaylaşıyor.

Ve böylece yarışı başlatan atletin elindeki bayrak alınarak daha kapsamlı ve güçlü bir biçimde, ‘hedefe doğru’ götürülüyor, en azından algı bu yönde.

***

Tahlile devam edelim.

‘Biz Bize Yeteriz’ kampanyasını kim başlattı? Cumhurbaşkanı. Yani Devletin başı, ülkenin de birlik ve bütünlüğünü temsil eden en üst makam.

Kimler katılıyor? Başta devleti yönetenler olmak üzere, ülkenin ekonomik olarak güçlü kesimleri.

Yeter mi? Yetmez. Kampanyaya halkın dâhil edilmesi de çok önemli.

Neden mi? Çünkü sadece zenginlerin finanse ettiği bir kampanya, bazı olumsuz algılara yol açabilir.

Neye? Mesela yardım yapanla, yardım yapılan sayısının arasındaki büyük farkı gösterebilir.

Öyleyse ne yapılmalı? Kampanyaya herkes dâhil edilmeli. Mesela kimler? En az 10 TL verebilecek herkes.

Bu neden önemli? Şundan. Eğer 10 TL verebilecek gücünüz varsa, yardım alan değil, yardım yapan tarafındasınız. Yani muhtaç değilsiniz.

Miktarı hiç önemli değil. Önemli olan bir milyon TL verenle, 10 TL veren kişinin, aynı toplumsal sınıfta olması, daha doğrusu, olduğu hissine kapılması.

Gerçekte öyle mi? Değil elbette, dedik ya bu sadece bir his, yani hissetmeyle ilgili.

Misalen 10 TL’lik SMS ile yardıma katılmaya davet edilen vatandaş, “Allah’a şükürler olsun, aslında bizim durumumuz pek de iyiymiş. Baksanıza yardım almıyor, bilakis yardım yapıyoruz” diye düşünebilir.

***

Şimdi de Altun’un da işaret ettiği kampanyanın amacı üzerinden gidelim.

Kampanyanın görünen amaçları neydi?

Farklı siyasal görüşte olanları, mesela AK Partili ile CHP’liyi, aynı amaç etrafında bir araya getirmek,

Farklı sosyo-ekonomik statüde olanları, mesela patronla işçiyi, aynı amaç etrafında bir araya getirmek,

Farklı ideolojik düşünceye sahip olanları, mesela Müslümanla ateisti, ya da liberal ile muhafazakarı, aynı amaç etrafında bir araya getirmek,

Ve tabii ki bu üç amacın nihai hedefi olan asıl amaç; milletçe birlik ve beraberliğimize katkı sağlamak.

Bunlar kimsenin itiraz edemeyeceği, güzel hedefler. 

İyi de acaba bu görünen güzel hedeflerin/amaçların dışında kampanyanın başka sonuçları da olabilir mi?

Tabii ki olabilir, tıpkı yukarıda işaret ettiğimiz gibi, muhalefet belediyelerinin yapacağı kampanyanın (her ne kadar bu ortamda böyle bir amacımız yok denilse de) ‘siyasal getirileri’ olması nasıl kaçınılmaz ise bu kampanyanın da iktidar açısından getirileri olmaması veya bunların istenmemesi mümkün değil.

Nedir o? İktidara yönelen ‘gerekli tedbirleri zamanında alamamak, krizi yönetememek’ gibi eleştirilerin azalması.

Başka ne olabilir? Yaşanan durumdan örnek verirsek, mesela bu kampanya etrafında başlayan tartışmaların, o bildik ‘siz’ ve ‘biz’ kamplarını ortaya çıkarması. Böyle bir cepheleşmeden en çok kim kazanıyor? Elbette ki iktidar.

Zaten Altun’un da ‘eleştirenleri, karşı çıkanları milletin affetmeyeceği’ vurgusu, tam da buna karşılık gelmiyor mu?

***

Ben, bu kampanyanın hedefleri arasında sayılmasa da, başka amaçları da gerçekleştirdiğini düşünüyorum.

Ve aynı minvaldeki iki konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.

Dikkat ederseniz, virüs dolayısıyla sokağa çıkma yasağının tartışıldığı ve insanların işlerine belli bir süre gitmemesi gündeme geldiğinde, ülkenin ekonomik durumunun bunu kaldırıp kaldırmayacağı tartışılıyordu.

Ve bu durumda farklı kesimlerden Hükümete öneriler yapılıyordu. Neydi bunlar, hatırlayalım.

“Devlet, herkesin işini garanti etsin, işten çıkarılma yasaklansın.”

“Devlet, herkesin maaşını belli bir süre ödemeyi taahhüt etsin.”

“Devlet, işverenleri koruyucu tedbirler alsın.”

“Devlet, para basarak bu süreci finanse etsin.”

Liste böyle uzuyor. Bütün bunlar, devletin yükümlülükleri ya da amiyane tabirle, devletin sırtına vurulacak bir yük gibi duruyor.

Ama pek gündem olmasa da başka öneriler de yapılıyordu. Neydi onlar?

En bilineni, zenginlerden ‘servet vergisi’ alınmasıydı. Bilhassa, AK Parti iktidarları döneminde zenginleşen kesimlerden bir defaya mahsus vergi alınması yoluyla, bu krizin ekonomik etkisinin azaltılması teklif ediliyordu.

Yani ‘mutlu zamanlarda kazanılan paraların, sıkıntılı dönemde paylaşılması’ teklif ediliyordu.

O meşhur Varlık Vergisi gibi.

Ne kadar gündemde kaldı? Çok az bir süre, daha ziyade marjinal basında tartışıldı ve gündemden düştü.

İşte şu anda yürütülen bu kampanya ile ‘zenginler sınıfı’ genişletildi, halk da buna dahil olunca, böylece servet vergisi tartışmaları rafa kalktı.

Bir diğeri de devletin geçiş garantisi verdiği otoyol, köprü ve tüneller için yapılacak ödemelerinin ertelenmesi ya da alınmamasıydı.

Ne kadar meblağa karşılık geliyordu? 7 ila 8 milyar TL arasında bir rakama. Tabii buna Devletin yapacağı bazı ödemelerin ertelenmesi de ekleniyordu.

Nerede bunlar? Gündemden düştü.

İşte kampanyanın ‘belli kesimler açısından sağladığı yararlardan’ birisi de budur.

***

Son olarak Fahrettin Altun’un açıklamasındaki ikaza bakalım.

“Ucuz hesaplar uğruna bu dayanışmaya taş koymaya çalışanları, millet affetmez!”

Dayanışmaya, yani kampanyaya yönelik eleştiri yapmak, ucuz bir hesap olarak görülüyor, gösteriliyor. Ve bu kesimler, milletle te’dip ediliyor.

Peki millet kim? Eleştirenler kim?

Millet, Hükümetin uygulamalarını destekleyenler mi? Peki ya desteklemeyenler? Onlar millet değil mi?

İşte bu kampanya ile ‘83 milyon’ ve ‘bütün Türkiye’ vurgularıyla ‘bizim gibi düşünmeyenler’ dışarıda bırakılıyor, tecrit ediliyor.

Yani ilk cümlede ortaya konulan hedefe, ikinci cümle ile varmak mümkün olmuyor!

***

Birlik ve beraberlik içinde olunması gereken bu günlerde, iktidarı-muhalefeti, tıpkı Avrupa ülkelerindeki gibi el ele vererek mücadele etmeli, geçici de olsa tartışmaları bir kenara bırakmalıdır.

Fakat bunun için ‘bütün yetki bende’ anlayışının terk edilmesi, herkesin sürece dahil edilmesi, ‘karşı tarafın sorumlu davranabilmesi/tutulabilmesi’ için şarttır.

Aksi takdirde, ‘yetki bende, sorumluluk sende’ anlayışla günü kurtarabiliriz ama ülkeyi bu fasit daireden kurtaramayız.

Evet, aslına bakılırsa ‘biz bize yeteriz.’ Peki nasıl? Kimse kendini ‘ev sahibi’ gibi görerek ötekine ‘kiracı’ muamelesi yapmadığında.





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
Henüz anket oluşturulmamış.
HABER ARA
YUKARI